31 Aralık 2016 Cumartesi

Kamyon yazıları ile 2016'nın en önemli ekonomik gelişmeleri!

2016 yılı ile birlikte birçok önemli ekonomik gelişmeyi de geride bırakıyoruz. Eğer, "ben ekonomik gelişmeleri kaçırdım, kısa bir özet geçerseniz iyi olur" diyen varsa, aşağıda 2016 yılının kısa bir özetini sunuyoruz. O kadar gelişme, rapor, olay ve analiz nasıl özetlenir diyorsanız elbette ki kamyon arkası yazılar ile. Kamyon arkası yazıları ile 2016 yılının kısa bir özetini öğrenmek istiyorsanız başlıyoruz.

Kamyon yazıları ile 2016'nın en önemli ekonomik gelişmeleri:

Ocak
Rusya, Türk şirketlerinin yatırım iznini kaldırdı.
"Otopsi istiyorum, hayallerim eceliyle ölmüş olamaz."
Fed, faiz oranlarını değiştirmediğini açıkladı.
"Şimdi frene bassam ne b.k yiyeceksin."

Şubat
Dolar 3 lirayı aştı.
"İşte öyle bakarsın."
Fed Başkanı Kongrede konuştu, faiz arttırımında belirsizlikler olduğunu söyledi.
"Masal kitabı gibisin, okuması çok güzel, inanması çok güç."

Mart
Borsa 83.000'i aştı.
"Uçmuyorsak Newton'a olan saygımızdan."
Finansal astrolog Hande kazanova ekonomik krizin yakınlaştığını söyledi.
"Ekonomik kriz ne zaman başlayacak bilmiyorum ama inşallah Diriliş-Ertuğrul ile aynı saate denk gelmez."

Nisan
Merkez Bankası başkanı değişti.
"Dümende iyisin ama yanlış gemidesin."
IMF, büyüme beklentimizi yukarı yönlü revize etti.
"Sarı kızın nazına, Gencebay'ın sazına, IMF'nin ara gazına hiç dayanamam."

Mayıs
Merkez, faiz koridorunun üst bandını yarım puan indirdi.
"Biz kimseyi yarı yolda bırakmadık, onlar müsait bir yerde kendileri indiler."

Haziran
İngiltere, Avrupa Birliğinden ayrılma kararı aldı, euro'da dalgalanma başladı.
"Sen dalgana bak güzelim, ben frekansı ayarlarım."

Temmuz

S&P, notumuzu kırdı.
"Nerelisin?.. Yaralıyım, içinden."

Ağustos
Fitch, görünümümüzü durağandan negatife çevirdi.
"Eleştiriye açık, nasihata kapalıyız."

Eylül
İstanbul İkitelli'deki aşırı yağışlarda 100'e yakın araç su altında kaldı.
"Kasko yok, muska var."
Rusya ile sorunlar aşıldı, ilk charter seferi yapıldı.
"Kafam kadar güzelsin."

Ekim
Merkez faiz indirimlerini 7 ay sonra durdurdu.
"Güzel günler çok yakında demişlerdi, daha ne kadar gideceğiz?"
Kredi kartı ve tüketici kredilerinin taksit sayısı arttırıldı.
"Torpidonda asetonun yoksa güzelim, üzülme, ben mazotla da silerim."

Kasım

Ali koç kapitalizmi eleştirdi.
Şimdi bu kapitalizmi düzene mi sokayım, yoksa üzene mi?"

Aralık
Benzin fiyatları 5 lirayı geçti.
"Araba çaydır benzin şeker; bizim gibi adamlar çayı şekersiz içer."
Şangay beşlisinin AB'nin alternatifi olmadığı söylendi.
"O hayaller senle kuruldu, başkasıyla yaşanır mı?"
Yabancı yatırımlar %44 azaldı.
"Sellektör yapmanıza gerek yok, zamanı gelince alayınıza yol verecem."
TÜİK milli gelir hesaplama şeklini değiştirdi.
"Gittiğim yol yol değil de manzarası hoşuma gidiyor."
Mahfi Eğilmez'den 2017 falı: Küresel kriz daha kötüye gidecek.
"2017 krizini bilmem ama 2018 krizi kesin taş ve sopalarla olacak."
Fed faiz oranını arttırdı.
"Güvendiğim dağlara kar yağdıranlar, hazır olun kaymaya geliyorum."

Ekonominin de mutlu ettiği güzel bir yıl diliyoruz!

25 Aralık 2016 Pazar

2017'de piyasaları anlayabilmek için bilmeniz gereken 8 kavram!

Finansal piyasaların büyük çoğunluk tarafından ya anlaşılamadığı ya da yanlış anlaşıldığı bir yılı daha geride bırakıyoruz. Amerika'nın tarım dışı istihdam verisinden CDS'lere, Brezilya faiz oranından İtalya'nın dış borç seviyesine kadar finansal ekosistemin sınırlarını zorlayan haber akışlarını anlayabilmek için sahip olduğumuz tek yardımcılar okullardan yeni mezun parlak giyimli uzmanlar, teknik analiz ruhuyla ahaliye ayar veren "kaşarlar" ve milli gelir aslında şu idi, bütçe açığı gerçekte şöyle hesaplanırdı şeklinde yazılar yazan pastoral ekonomistler. Eldeki açacak bu olunca finansal piyasaların kavanozunu ancak kırarak açıyoruz. Peki bu durum 2017'de de devam edecek mi?

Ekonomiyi ve finansal piyasaları 2017'de gerçekten anlamak ve doğru yatırım kararları vermek istiyorsanız, ya da en azından bu karmaşık dünyanın dinamiklerini doğru yorumlamak istiyorsanız aşağıdaki kavramları ve düşünce hatalarını mutlaka bilmeniz gerekiyor. Aksi halde kavanozu yine kırarak açacaksınız.

2017'de piyasaları anlayabilmek için bilmeniz gereken 8 kavram!

1- Financial Porn (Finansal Porno)
Artık her yanımız rapor doldu. Her gün binlerce kurumdan gelen raporları okuyoruz. Okuyoruz da ne oluyor? Sansasyonel raporlar ile belli finansal ürünleri kısa vadeli yatırımcılara "kakalamaya" çalışanları ayırt edebiliyor muyuz? Kendi ekonomik ve finansal çıkarlarını empoze etmeye çalışanları fark edebiliyor muyuz? Üç kuruş tasarrufumuza göz diken fırsatçıları ayırt edebiliyor muyuz? Maalesef hayır. Ekonomi medyasının da finansal porno denilen bu rapor çılgınlığına alet olması küçük yatırımcılar için 2017'de de en büyük tehlike.

"Bugünkü haberlere bir bakalım: 2016'da en çok kazandıran 10 fon, 15 hisse, 20 varant, 50 kaportacı, 100 bobinajcı... Soralım öyleyse: Kime kazandırmış, ne kadar kazandırmış, nasıl kazandırmış? Yanıt muhtemelen şöyle olacaktır: Hmmm, aslında seks benim için ikinci planda kalır!"

2- Eisegesis
Bu grekçe kavram, kişinin bir metni kendi bakış açısına göre nasıl çarpıtarak okuduğunu ifade eder. Kendi fikri ve bakış açısından yorumlayarak aslında metinde yer almayan bir sonuca rahatlıkla ulaşır. Tamamen kişiseldir ve ulaşılan sonuç da genellikle yanlıştır.

"Haberlere yeniden bakalım: Kişi başına milli gelirimiz on bin dolara yaklaştı... Okuyucu: Dolar da her gün arttığına göre zenginleşiyoruz demektir. Paraya para demiycez böyle giderse."

3- Cherry Picking (Kiraz Toplama)
Savunduğumuz düşünceyi haklı çıkarmaya çalışırken sadece o argümanı destekleyen tarafları alıp karşı çıkabilecek olanları görmezden gelmeye çalışmak kiraz toplama yanılgısını ifade eder. İşine geleni almak diye de özetleyebiliriz. "Aslında gerçek islam bu değil..." şeklinde başlayan cümleler kiraz toplamanın en klasik örneğidir.

"Haberlere gidelim yeniden: Borsa 2017'de de favori yatırım aracı olacak... Bacanak, bak gazete bile yazıyor, borsa artacak diyor, arabayı satıp hisseye yatıralım. Tabi bacanak, bana bir adım atana ben on adım atarım."

4- Contextomy
Belli bir metni okuyup içinden kolayca anlaşılabilen bir deyişi metnin anlamı olarak algılamaya contextomy deniyor. On sayfa raporu, yüz sayfa kitabı tek bir aforizmaya indirgeme şeklinde cereyan eder genellikle. Finans dünyası bu düşünce şeklini bilgelik sansa da aslında yapılan şey bir konunun gereğinden fazla basitleştirilmesidir.

"Büyük yatırımcı Warren Buffet diyorsa doğrudur: Başkaları aç gözlü olduğunda kork ve geride dur, başkaları korktuğunda aç gözlü ol. Tamam da güzel kardeşim, Suriye'de, Irak'ta, Ruanda'da milyonlarca insan korkuyor, hatta çevrelerindeki ülkeler de korkuyor; ama senin oralarda hiç yatırımın yok, bizi işletmiyorsun değil mi?.. Şimdi Himmet'cim, 300 sayfalık kitaptan ancak bunu mu anladın; dikkat et de düdüklemesinler borsada."

5- Manomania (Saplantı)
Belli bir düşünceye saplantılı şekilde bağlı olmayı ifade eder. Hani Moby Dick'te Kaptan Ahab tek ayağını kaptırdığı halde balinanın peşine takılır ya, işte olan tam olarak budur. Teknik analizin kısa vadeli bakış açısıyla zengin olacağı düşünen yatırımcılar Kaptan Ahab'larımızdır. Aydınlanmalarındaki yanlışlığın saplantı temelli olduğunu bir türlü fark edemezler.

"Direnç 76.500, destek 76.000; yukarı yönlü kırarsa direnç 77.500, destek 77.000; oradan da kırarsa direnç 92.500, destek 92.000, ben oradan da kıracağını tahmin ediyorum... 73.000'e düştü, ne olacak şimdi?... Düzeltme geldi, panik yok, trend yukarı yönlü, 75.000'i kırarsa direk 90.000'e gider. At yalanı, öpeyim inananı!"

6- Truthiness

2005 yılının kelimesi seçilen truthiness bir olayın doğruluğunu, gerçekleri ve rasyonel gerekçeleri dikkate almadan hissederek ve içgüdüsel olarak anlamayı ifade eder. Eğitimi seviyesi düşük doğu toplumları için hayatın olmazsa olmazıdır.

"Amcaoğlu, senin hissenin tahtasını kapatmışlar. Hissediyorum, çok yükselecek o kağıt... Birader, çok düştü bu hisse. Yükseleceğine inanıyorum, sabrın sonu selamet..."

7- Weasel Words (Gelincik Sözleri)
Haberler, analizler ve yorumlardaki her çeşit anlamsız ifadeye gelincik sözü diyoruz. Gelinciklerin bir yumurtayı kırmadan yiyebilmelerinden türetilmiştir. Görünüşte yumurta vardır ama içi boştur.

"Ekonomi haberlerine yeniden bakalım: Uzmanlar uyarıyor. Uzman kim?.. Borsanın yükseleceği bekleniyor? Bekleyen kim?.. Piyasa aktörleri tedirgin. Kim o aktörler?.. Kurda güçlü artış. Güç ne demek?.. Arkadaş ne içtiyse aynından arkadaşlara da dağıtın!"

8- Half-truth (Yarım Doğru)
Bir düşüncenin sadece bir kısmını anlayarak tamamını anladığını sanma durumudur. 6 kör adam ve fil fıkrası bu durumu güzel özetler: 6 kör adamdan filin karnına dokunan duvar, dişine dokunan mızrak, hortumuna dokunan yılan, dizine dokunan ağaç, kulağına dokuna yelpaze ve kuyruğuna dokunan halat olduğunu söyler.

"Hemşerim, ben 30 yıldır borsa oynarım, sana şu kadarını söyleyeyim: Burası borsa kim kime korsa. Sakın hisse senedi alma... Hacı, filin neresine dokunmuşsun sen öyle; bir gülme aldı beni şimdi."

Özetle, 2017 yılında da yatırım yapmak ve para kazanmak yine zor olacak. En azından bu kavramları öğrenerek sistemin oyuncağı olmayın.

22 Aralık 2016 Perşembe

6 adımda tarihi gerçekleri saptırma kılavuzu!

Son günlerin popüler bilim dalı "çarpıktarih" olarak adlandırabileceğimiz tarihi saptırma. Tarihsel olayları, gerçekleri ya da şahsiyetleri çarpıtarak yeni bir tarih yaratmayı oldukça iyi başarıyoruz. Sokaktaki adam bile bu konuda artık uzman. Her türlü tarihi gerçeği birkaç saniyede çarpıtabilmeyi son derece başarılı şekilde yapıyoruz. Eğer hala yapamayanlar varsa aşağıdaki kılavuzu okuyarak bu konudaki eksikliklerini giderebilirler ve yeni "tarihbükücü"ler olarak sosyal medyada yerlerini alabilirler.

6 aşamalı kılavuzumuzu örnek bir olay üzerinden de uygulamalı olarak sunuyoruz. Böylece herkesin anlaması kolay olacak ve artık herkes tarihi kolayca çarpıtabilecek. Örnek olay olarak tekerleğin icadını kullanacağız.

6 adımda tarihi gerçekleri saptırma kılavuzu:

1- Efsane ve mitleri somut gerçek gibi görün!
Tarihi gerçekleri fazla önemsemeyin. Eğer o gerçeklerle ilgili doğruluğu kanıtlanmamış mitler ya da efsaneler varsa tarihi gerçekleri bir yana bırakın ve onları ön plana çıkarın.

"Tekerleği icat ettin de ne oldu; frensiz durabiliyor musun? Ama bak bizim Sümerli Türkler MÖ 3.500'de tekerlekli kızağı icat ettiklerinde fren sistemi de eklemişler."

2- Kanıtları görmezden gelin!

Mantıksal, bilimsel ya da tecrübeye dayalı kanıtları görmezden gelin. Sadece uydurduğunuz tarihsel hikayenin sanal gerçekliğine odaklanın.

"Tekerlek demir çağından en az 2.000 yıl önce bulunmuşmuş... Fren, motorlu araçlar içinmişmiş... Frenin olmamasının ne kadar hayata mal olduğunu biliyor musun, vicdansız."

3- Tarih görevdir, araştıma değil!
Tarihi, gerçeğe ulaşmanın bir yolu olarak değil, geçici dini ve politik ajandanızı desteklemesi için kullanın. Yani tarih bir araştırma alanı değil bir görev yeridir. Desteklediğiniz siyasi ve dini görüşleri savunma görevi için kullanılır.

"Tekerleğin bulunma zamanı manidardır. 2000 yıl sonra Anadolu'da demirciliğin başlanması beklenmemiştir. Beklenseydi, freni de bulurduk. Tekerleği erkenden bulanlar firenci terör örgütü üyesidir. (Kısaca fitö diyelim bundan sonra.)

4- Politik arenada işe yaramıyorsa tarih hikayedir!
Ahlaki ve politik arenada işe yaramayan, gücünüze güç katmayan tarih ancak hikayedir. Önemli olan tarihin sizin politik ve ahlaki gücünüze güç katmasıdır.

"Geçin kardeşim, geçin! Tekerlekmiş de, buluşmuş da; fitöcülük yapma! Sen yol yaptın mı onu söyle! Hadi buldun tekerleği, yol yoksa nerede gideceksin?"

5- Tarihsel belgeleri görmezden gelin!
Politik ve ahlaki görüşünüze uygun belgeleri ciddiye alın; geri kalanları görmezden gelin.

"18.yüzyılda kauçuk Avrupa'ya ulaşmışmış da, havasız lastikler 1881'de Londra'da taksilerde kullanılmaya başlamış da... Geç onu kardeşim, dingile gel. Dingili biz bulmasak ne yapacaklardı acaba, dingil herif!"

6- Suçlayacak hayali insan grupları yaratın!
Tarihi saptırmanın en kritik aşaması burasıdır. Politik ya da dini görüşünüzü sevmeyenler savunduğunuz tarihe de karşı çıkacaklardır. Bunlar ateistler, komünistler ya da gayler olabilirler. Ama siz yılmayın ve onlara karşı hemen taarruza geçin.

"Ne demek tekerlek MÖ 3.500'de bulundu. Freni bulabildin mi, yol yapabildin mi onu söyle? Tekerleğin icadını başarı olarak yutturumazsın, Fitöcülük yapma!"

Yukarıdaki kılavuzu yazar Robert Todd Carroll'un Pseudohistory (sözdetarih) adlı çalışmasından derledik. Detaylarını merak edenler oradan öğrenebilirler. Biz Mark Twain ile son noktaya koyalım: "Başka insanın bilgisindense kendi bilgisizliğimi yeğlerim. Çünkü onda olandan bende zaten çok var."

18 Aralık 2016 Pazar

5 adımda ekonomik sorunları nasıl çözüyoruz?

Büyüme rakamlarını çalışarak yükseltemediğimiz için rakamların ruhuna üfleyerek değiştirme yoluna gitmemiz iş yapma ve problem çözme modelimizi bir kere daha gündeme getirdi. Birkaç gündür dünya basınında bu konuyu anlatan yazılar görüyoruz. İş ve başarı modelimizin ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Ekonominin nasıl büyüdüğünden yola çıkarak iş yapma şeklimizi sorguluyorlar ve ekonomik sorunları nasıl çözdüğümüzü anlamaya çalışıyorlar. Muhtemelen anlayamayacaklar. Öyleyse bunu kendilerine anlatmak yine iRRasyonel'e düşüyor.

5 adımda ekonomik sorunları nasıl çözüyoruz?

1- Başarılacak bir iş yaratmak
Kendimize iş edinmeyi ve sonra da o işi başarmayı seven insanlara sahibiz. İnsan gücümüz yeterli olunca geriye başarılacak bir iş bulmak kalıyor. Dünyayı sosyal medyadan her saniye izlediğimiz için başarılacak işleri bulmak da zor olmuyor. PISA sınavında başarılı olmak için eğitim seviyesini yükseltmek, yabancı yatırımcı çekmek için büyüme oranlarını arttırmak, tüketimi çoğaltmak için enflasyon oranlarını azaltmak, teknolojiyi geliştirerek dünyaya kafa tutmak gibi değişik işleri kendimize hedef koymamız hiç zor olmuyor. Ardından da hemen çalışmaya başlıyoruz.

2- Bu iş benim işim değil

İşi tanımladıktan sonra sıra görevlendirmeye geliyor. Acaba bu işi kim yapacak? Çok şükür, bu konuda dünyaya kafa tutacak bir rekabet gücümüz var. İşi kimin yapacağını ya da kimin yapmayacağını hemen belirleyebiliyoruz. Ne Mars'ta 2026 yılında yaşam alanı kurmak isteyen Elon Mask ne de 2017 itibariyle tamamen yenilenebilir enerjiyle çalışacağını söyleyen Google bu konuda bizimle yarışabilir. Görevlendirmeyi nasıl mı yapıyoruz? Aynen şöyle: "Bu iş benim işim değil, herkesin yapabileceği bir iş, öyleyse herhangi biri bu işi yapabilir."

3- İşin yapılacağından emin olmak
Hedefi belirledik ve görevlendirmeyi yaptık. İşimiz bundan sonra oldukça kolay. Artık üçüncü aşamaya geçebiliriz. Bu aşama dünyada bir tek bizde var. Üçüncü aşamamız şudur: "Herkes, birisinin o işi yapacağından emindir." Amerikalılar hala Google'ın yenilebilir enerjiye geçişinden ya da Elon Mask'ın Mars'ta hayat kurabileceğinden derin şüphe duyarlarken bizde durum oldukça farklıdır. Herkes başarıdan emindir. Psikologların bile henüz açıklayamadığı bu iç rahatlığı sadece bize özgüdür. Ondan dolayıdır ki, acaba bu işe başlandı mı, iş ilerliyor mu, çözülmesi gereken sorunlarla karşılaşıldı mı, başarısızlık ihtimali var mı gibi hususlar aklımıza hiç gelmez.

4- İşin yapılmadığını öğrenince çok sinirlenmek

Herkes birisinin o işi yapacağından emindi. Üstelik herhangi birinin yapacağı bir işti ama hiç kimse yapmamıştı. Üstelik hiç kimse bana daha önce bilgi vermemişti ve ben olayı facebook'ta son yediğim yemeğin fotoğrafını paylaşırken öğreniyordum. Şimdi ben kızmayayım da kim kızsın? Sanki Mars'ta koloni kurun, ya da İstanbul'un elektriğini güneşten temin edin dedik. Yazıklar olsun!

5- Suçlayacak birini bulmak

Görüldüğü üzere, hiç kimse herhangi birinin bu işe başlamadığını ve işi hiç kimsenin yapmadığını fark edememişti. Herhangi birinin yapabileceği bir işi hiç kimse yapmadığına göre herkesin suçlayacak birisini bulması hiç zor olmayacaktır. İşte, beşinci ve son aşama budur. Olan olmuş ve fatura hepimize kesilmiştir. Öyleyse bizde gerekeni yaparız. Sosyal medyanın başına geçip o son twit'i atarız: "Sorumluları kınıyorum!"

Bir ekonomik sorunu nasıl çözdüğümüzü hala anlamayan yabancılar varsa kısaca yeniden özetleyelim: Bizde tüm işleri herkes, herhangi biri, birisi ve hiç kimse yapar. Sorumlu ararsan bulamazsın.

13 Aralık 2016 Salı

PISA sınavında başarısız olan ülkelerin gelecekteki vatandaş profili!

PISA sınavındaki başarısız sonuçlarımız bir süredir eleştiri odağında. Çocuklarımızın bu sınavda düşük puan alması geleceğimiz açısından endişeleri arttırıyor. Bilim, sanat, teknoloji, edebiyat gibi alanlarda gelecekte başarısız olma riskimizin yüksek olduğu söyleniyor. Dünyanın gerisinde kalacağımızdan korkuluyor. PISA sınavı, gelecek açısından tüm dünyada önemli bir gösterge sayıldığından insan endişeleniyor elbette. Fakat yetkililer PISA skorlarınının düşük olduğu ülkelerin çocuklarının gelecekte nasıl kişilikler olacağı üzerine yeterli ayrıntıyı verebilmiş değiller. Hal böyle olunca iş yine iRRasyonel'e düşüyor. Ne dersiniz, sizce PISA sınavında düşük not alan ülkelerin gelecekteki vatandaş profili nasıl olacak?

Enformasyon şelaleleri altında ezilmeden kavramsal düşünebilme ve analiz edebilme yeteneği gelişmemiş her toplumda vatandaş profili nasılsa öyle olacak şüphesiz. Nasıl mı?

PISA sınavında başarısız olan ülkelerin gelecekteki vatandaş profili:

1- Sheeple
PISA sınavında başarısız olan toplumların gelecekteki vatandaş profilinin ilk özelliği hiç şüphesiz "sheeple" olmalarıdır. İngiliz gazeteci W.R.Anderson'un 1945 yılında yarattığı bu kavram ingilizce sheep (koyun) ve people (halk) kavramlarının birleşik kısaltmasıdır. Bir sürü hayvanı gibi kolayca yönlendirilebilen bu insan tipi, yeterli analizi yapmadan sırf belli bir gruptaki insanlar o şekilde düşünüyor diye onlar gibi düşünüp hareket ederler. "Amaan, sürü psikolojisi şekerim, bilmez miyim ayol; yalnız o son dubleyi içmeyecektim!"

2- Infobesity
İkinci kişilik özelliğimiz "infobesity". Yazar Bertram Gross'un 1964 yılında yarattığı bu kavram ingilizce information (bilgi) ve obesity (şişmanlık hastalığı) kavramlarının birleşik kısaltmasıdır. Bir sisteme yüklenen bilgi onun işleme kapasitesinden fazlaysa infobesity ortaya çıkıyor. Yani kişiler, edindikleri bilgileri zihinleri vasıtasıyla işleyip karar vereceklerinden, eğer zihinleri soyut düşünme ve kavrama yeteneğine sahip değilse başarısız olacaklar ve hatalı kararlar vereceklerdir. "Ay şekerim, o değil de hala akşamdan kalmayım; kafam olmuş bi milyon zaten, başlıycam infona da, sana da..."

3- Kullanışlı avanak
Politik dile "useful idiot" olarak giren bu kişilik özelliği, gerçek amacının ne olduğunun farkında olmadan bir dava uğrunda aptalça mücadele edenler için kullanılır. Onlar gerçek amacını bilmedikleri bir dava için tüm güçleriyle samimiyet içinde mücadele ederken, onları yönetenler bu kavramı kullarak onları tanımlarlar ve sonra da kıskıs gülerler. Konunun örneklerine insanlık tarihi boyunca çokça rastladığınızdan hayvanlar dünyasından bir örnekle geçiştirelim. Arkadaşını kaplanlar yerken eblek eblek bakan geyik bu büyük insanlık ayıbımızı attığımız günah keçisi olsun öyleyse. "Yok şekerim, aramızda bir şey olmadı, öpüştük sadece!"

4- Yanlış bilgilendirilen seçmen
1990'larda popüler olan yanlış bilgilendirilen seçmen (misinformation voter) kavramı, oy verdiği konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan ya da hatalı bilgi ile hareket eden seçmenler için kullanılıyor. Mesela oy verirken şöyle düşünüyor: Obama çok elitist, golf oynayıp rüzgar sörfü yapıyor; ama Clinton bizden biri, McDonald's yiyor, ona oy vereceğim. "Ah şekerim, çok efendi çocuk, sarhoş olup koltuğa yıkılınca beni hiç yalnız bırakmadı, hep yanımdaydı!"

5- Slacktivist

İlk kez 1995'te D.Ozard tarafından kullanılan bu kavram slacker (tembel) ve activist (eylemci) sözcüklerinin birleşik kısaltmasıdır. İnsanların kendilerini iyi hissetmek ve kişisel olarak bir şey yapma tatminlerini sağlamak amacıyla yaptıkları pasif eylemleri ifade eder. Bilinen örnekleri, yas tuttuğu zamanlar facebook'taki profil resmini siyah kurdele yapmak, milli bayramlarda ise bayrak yapmaktır. Twitter başında memleket kurtaran insan tipidir. "Goygoyculuk" diye tercümesi de mümkündür herhalde. "Ah şekerim, verilmiş sadakam varmış, keşke her şey başka türlü gelişseydi!"

Özetle yeniden söyleyelim. Düşünmeyi bilmeyen kişilerle dalga geçerken kullandığımız o söz maalesef çok önemli: Eğitim şart!

10 Aralık 2016 Cumartesi

Dolarını bozan adamın zamanında dolar almasının 5 nedeni!

Vatandaşların dolarlarını bozdurma yarışı içine girdikleri bir dönemdeyiz. Yeterince getiri elde ettikleri dolarlarını kur savaşında vatanını korumak için satıyorlar. Dolarını bozan kahraman olduğunu düşünüyor. Madem doları satarak vatan korunuyormuş, ben bu doları neden aldım öyleyse diye kendine soran tek bir "dolarbozar" görmüş değiliz. Öyleyse asıl cevaplamamız gereken soru şu değil mi: Her şey iyi güzel de, bu "dolarbozar"lar bu kadar vatan sevgisi içindeyse eğer, zamanında bu dolarları neden aldılar öyleyse?

İşte, bugüne kadar cevabı verilememiş bu soruyu yanıtlama görevi yine iRRasyonel'e düşmüş görünüyor. Öyleyse hep birlikte yanıtı bulmaya çalışalım.

Dolarlarını bozan adamın zamanında dolar almasının 5 nedeni:

1- Rasyonel cehalet!
Bir bilginin maliyeti o bilginin sağladığı faydadan yüksekse kişiler bilinçli olarak cehaleti tercih ederler. Örnek olayımızda da niye dolar aldın sorusuna yanıt vermenin maliyeti doları bozdurmanın sağladığı faydadan yüksektir. Çünkü eğer bu soruya yanıt verebilse ömür boyu dolar almayacak ve doğal olarak da ömür boyu dolar kurunun artışından fayda sağlayamayacaktır. İlk kez ekonomist Anthony Downs'un kullandığı rasyonel cehalet (rational ignorance) kavramına göre bu kişilerin yapacakları dolarları hemen bozmak ve uygun ortamı bulunca yeniden almaktır.

2- Ludic yanılgısı!
Diyelim ki bir para 99 kere havaya atıldı ve yazı geldi. Şimdi bir kere daha atılıyor ve size soruluyor: "Yazı mı, tura mı?" Eğer biraz istatistik bilen üniversite okumuş biriyseniz hemen şöyle düşünürsünüz: "Önceki atışlar sonucu etkilemez, yazı ve tura gelme olasılıkları eşit." Ama eğer bu topraklarda ticaret yapmış ince zekalı bir çomarsanız şöyle düşünürsünüz: "Oğlum bu para da kesin hata var, 99 kez nasıl yazı gelir; evi arabayı sat yazı de!" İşte, N.Taleb'in Ludic yanılgısını çözen birçok kişi, bu dolar nasıl bir şeyse hep yükseliyor, o zaman dolar alalım demiş kişilerdir. Yani bizimkiler Ludic yanılgısını yemezler.

3- Limon problemi!
2001'de Akerlof, Spence ve Stiglitz adındaki üç ekonomiste Nobel ödülü kazandıran Limon Problemi basitçe şunu söyler: İkinci el araba almak isteyen birine, aynı modelin, fiyatı 40.000 TL ve 50.000 TL olan iki örneğini sunarsanız şöyle düşünür: "İkisi de aynı araba, demek ki ortalama fiyat 45.000 TL; o zaman neden 50.000 TL vereyim ki, 40.000 TL olanını alırım." Tabi, kişinin bilmediği şey 40.000 TL fiyatındaki arabanın motorunun kusurlu olduğu gerçeğidir. Limon problemi çıktı çıkalı asimetrik bilgiyi herkes öğrenmiş ve artık kusurlu arabaları satmak zorlaşmıştır. Fakat bizim çomarlar çözümü zor limon problemini bile çözmüşlerdir. Nasıl mı: "Doktordan çok temiz; bayandan az kullanılmış!.." İşte, dolar alan kişi de asimetrik bilgi hatasına düşmez ve doların limon problemini kolaylıkla çözer: "80 milyon dolara uçak alınıyorsa, bu dolar düşmez, en iyisi ben yine dolar alayım!"

4- Red Herring yanılgısı!
Belli bir konuya yönelik soruya konuyu saptırarak cevap verme şeklinde cereyan eden bir düşünce hatasıdır. Madem vatanını seviyordun neden dolar aldın sorusuna yanıt vermeyip yüksek fiyattan bozduğu dolarları ile Emin Çapa'ya laf yetiştiren kişinin düştüğü durum tam olarak budur. Red Herring (kırmızı sazan) probleminin çözümünü de sizden öğrenecek değiliz.

5- Wicked problemi!
H.Rittel'in wicked problemi basitçe şöyledir: Problem ve yanıtının kesin olarak tanımlanamadığı durumlarda çözümü doğru ve yanlış diye değil de iyi ve kötü diye eleştirebiliriz. Ekonomiyi kurtarmanın kesin çözümünün cebindeki yüz doları bozmak olduğunu düşünen vatandaşı düşünelim. Kendisinden son derece emindir ve 100 doları bozunca ekonomi kurtulacaktır. Eğer 100 dolar satmak ekonomiyi kurtarıyorsa o doları alırken ekonominin batacağını da hesaplamıştır öyleyse. Valla, korkulur senden!

Özetle, dolarını bozarak ekonomiyi kurtardıklarını düşünenlerin öncelikle yanıtlamaları gereken soru neden dolar aldıklarıdır. Bu yanıt verilmediği sürece ortalık yatışınca yine dolar almaya devam edecekleri açıktır.

Hayatı boyunca vatanını sevdiği için 1 dolar satın almadığından bozacak dolar bulamayan milyonlarca vatansever insan yine olan biteni anlamaya çalışırken, daha çok kazanırım diye dolar alan kişilerin dolarlarının bir kısmını satarak kendini kahraman ilan ettikleri günlerden geçiyoruz. Mark Twain'in mahur makamındaki deyişi ile son noktayı koyalım: "Bir ulusun hurafelerini yaratan ben olayım, kanunlarını kimin yaptığı umurumda olmaz."


6 Aralık 2016 Salı

Merkez Bankası ile Sifonu ayırt edemeyen ekonomi yorumcusu!

Piyasa analist ve ekonomi yorumcusu bolluğundan geçilmiyor. Artık herkes piyasa uzmanı. Ekonomist olma yolunda tam bir gönüllü çılgınlığı yaşanıyor ülkede. Amatörleri eleştirirken profesyonellerin de büyük bir yanılgı içinde olduklarını görüyoruz. Neredeyse yorum yapanların %90'ı ekonomiden anlamıyor. Peki siz ekonomiden anlıyor musunuz?

Acaba ben ekonomiden anlayan bir yorumcu muyum, yoksa laf ebeliği yaban çılgın bir gönüllü müyüm diye merak ediyorsanız, aşağıdaki düşünce deneyini sizler için hazırladık. Maddeleri okuyarak düşünce hatalarınızı ortadan kaldırabilir ve gerçek bir ekonomi yorumcusu olabilirsiniz.

Düşünce deneyimizi merkez bankası örneği üzerinden yapacağız. Gerçek bir ekonomi yorumcusunun düşmemesi gereken düşünce hatalarının nasıl yapıldığını merkez bankasını kullanarak açıklamaya çalışacağız.

1- Basit modelleri ne kadar anlıyoruz?
Hani Einstein diyor ya, "Her şey olabildiği kadar kolay olmalı ama basit değil" diye. İşte, ekonomi ve finansal piyasaların basitçe nasıl çalıştığını kavrayabilmemiz gerekiyor. Ama bu kavrayış olması gerekenden daha basit olmamalı. Merkez Bankasının aşağıda yer alan tanımından kolaylık ve basitlik arasındaki ince çizgiyi fark edebilmeniz gerekiyor:

"Herhangi bir güce gerek duymaksızın, likiditeyi bir yerden başka bir yere aktarmaya yarayan iki yönlü mekanizmaya merkez bankası diyoruz."

2- Sistemin kavramlarına ne kadar aşinayız?
Merkez bankası gibi karmaşık bir sistemin yüzeysel unsurlarına, kavramlarına ve kelime hazinesine aşina olmamız gerekir. Kavramları, unsurları ya da işleyişi biliyor olmanız konuyu bildiğiniz anlamına gelmez. Merkez bankasının kasasını, likiditeyi, işleyişi, rezerv eksikliğini bilmeniz gerekir. Aşağıdaki açıklamayı anladıysanız biliyorsunuz demektir:

"Kasasının likidite ile dolu olması durumunda kötü kokuların ortaya çıkmasına engel olur."


3- Sistemin karmaşasına ne kadar hakimiz?
Finansal piyasalar gibi karmaşık bir sistemin bütününü anlamaya yeten işaretleri bilmemiz gerekir. En azından deterministik bir sorgulayıcı bakış açısına sahip olmalıyız. Merkez bankasıyla ilgili aşağıdaki açıklamayı anlamlandırabildiyseniz bu aşamayı da geçtiniz demektir:

"Dünyayı çevreleyen havanın basıncı olduğu gibi, likidite de tıpkı bir barometre borusunda civa sütununun yükselmesi gibi yükselmeye çalışır."

4- Anlık bilgi akışını kavrayabiliyor muyuz?

Piyasalardaki anlık haber, veri ve bilgi akışının yüksek hızına yetişebiliyor olmamız gerekiyor. Ama bu paradoksal bir durumdur. Piyasa değişikliklerini yakından izlemek genellikle derin bilgi eksikliğini gizler. Tarih boyunca yatırımcılar anlık verileri doğru anlayabilselerdi balonlar ve krizlerin oluşmayacağını tüm ekonomi yorumcuları biliyordur mutlaka. Öyleyse aşağıdaki açıklamayı da anlamış olmalısınız:

"Her iki yönü açık mekanizmaların diğer ucunda da likiditeyi geri itmeye çalışan benzer bir basınç vardır."

5- Niçin değil nasıl çalıştığını biliyor muyuz?
Piyasaların sadece sınırlı bir kısmına odaklanmak zihinsel bir sürecin faydalı bir yan ürünü olabileceği gibi zararlı bir çıktısı da olabilir. Merkez bankasının niçin piyasalara müdahale ettiğini bilmek önemlidir elbette ama PPK'nın nasıl çalıştığını, repo-ters repo piyasasının nasıl işlediğini, geç reeskont penceresinin nasıl çalıştığını bilmek de önemlidir. Bunları biliyorsanız aşağıdaki ifadeyi de anlamışsınız demektir:

"Eğer işe karışan başka bir mekanizma olmasaydı likidite ne içeri ne de dışarı yönlü akmazdı. O nedenle her iki tarafın basınçları eşit olur."

6- Değişim körlüğüne sahip miyiz?
İnsanlar gerçekte nadiren fark ettikleri değişiklikleri normalde fark edeceklerini düşünürler. Bir piyasada balonların şiştiğini her ekonomi yorumcusu rahatlıkla görebildiğini sanır ama nedense hiçbir zaman göremez. Eğer değişim körlüğüne sahip bir ekonomi yorumcusu değilseniz aşağıdaki ifadeden bu düşünce deneyinde bir tuhaflık olduğunu fark etmişsiniz demektir:

"Likiditeyi pompalamaya yarayan basınç, toplamaya yarayan basınçtan her zaman daha güçlüdür."


Testimiz burada sona erdi. Eğer testi geçtiğinizi düşünüyorsanız bu altı düşünce hatasına düşmediniz ve merkez bankası ile ilgili yazdığımız ifadeleri tam olarak anlamışsınız demektir. Şimdi bu ifadeleri yeniden okuyalım:

"Herhangi bir güce gerek duymaksızın, likiditeyi bir yerden başka bir yere aktarmaya yarayan iki yönlü mekanizmaya merkez bankası diyoruz. Kasasının likidite ile dolu olması durumunda kötü kokuların ortaya çıkmasına engel olur. Dünyayı çevreleyen havanın basıncı olduğu gibi, likidite de tıpkı bir barometre borusunda civa sütununun yükselmesi gibi yükselmeye çalışır. Her iki yönü açık mekanizmaların diğer ucunda da likiditeyi geri itmeye çalışan benzer bir basınç vardır. Eğer işe karışan başka bir mekanizma olmasaydı likidite ne içeri ne de dışarı yönlü akmazdı. O nedenle her iki tarafın basınçları eşit olur. Likiditeyi pompalamaya yarayan basınç, toplamaya yarayan basınçtan her zaman daha güçlüdür."


Merkez bankasının çalışma prensipleri ile ilgili olarak yukarıda yer alan açıklamalarda küçük bir muziplik var aslında. Bu metin merkez bankasının nasıl çalıştığı ile ilgili bir kaynaktan alınmadı. Metinde yer alan "likidite" sözcüğünün yerine eş anlamlısı sayılabilecek "su" sözcüğünü koyarsanız metnin nereden alındığı ortaya çıkacaktır.

Eğer ekonomi yorumcularımız yukarıda yer alan altı düşünce hatasını yapmamış olsalardı, açıklamaların merkez bankası hakkında olmadığını anlayacaklardı. Likidite sözcüğü yerine su sözcüğünü koyarsanız açıklamaların ne hakkında olduğu ortaya çıkacaktır: Sifon!

(Yukarıda yer alan metin sifonun nasıl çalıştığı ile ilgili bir broşürden alınmıştır.)

Gün boyu televizyonda, gazetede, orda burda ahkam kesen ekonomi yorumcusu kardeşim; daha merkez bankası ile sifonu ayırt edemiyorsun; kalkmışsın bir de ekonomi yorumu yapıyorsun. Hastayım sana!

5 Aralık 2016 Pazartesi

Doları düşürmek için değiştirilmesi gereken 10 yasa!

Doların yükselişine bir türlü dur diyemiyoruz. Tüm çabalara rağmen istenilen düşüş hala gerçekleşmedi. Berberin bile Bretton Woods ruhuyla mücadele ettiği kur savaşı bir süre daha devam edecek gibi gözüküyor. Peki, sizce kur neden düşmüyor?

Yaptığımız araştırmalar sonucu doların mevcut yasalar nedeniyle düşmediği sonucuna ulaştık. Evrensel olguları savunan bu yasalar sanıyoruz doların düşüşünün önündeki en önemli engel. Galiba bu yasalar var olduğu sürece doları düşürmemiz zor olacak. O nedenle tüm yasa koyucuları göreve davet ediyoruz.

Doları düşürmek için değiştirilmesi gereken 10 yasa:

1- Hofstadter Yasası
Yazar Douglas Hofstadter, "Gödel, Escher, Bach" adlı baş yapıtında bu yasayı şöyle tanımlar:
"Hofstadter yasasını göz önüne alsan da beklenenden daha fazla zaman alır."
Hani diyor ya eşşek sudan gelinceye kadar, işte Hofstadter'in de anlatmak istediği tam olarak budur. Bu yasaya göre, bu yasayı da göz önüne alsak, kurun düşmesi beklenenden daha fazla zaman alacak.

2- Betteridge Yasası

İngiliz Teknoloji Gazetecisi Ian Betteridge yasayı şöyle tanımlıyor:
"Eğer bir gazetede soru işareti ile biten bir başlık görürsen cevabı hayırdır."
Mesela "Aids'e çare mi bulundu?" "Fenerbahçe bu yıl şampiyon olabilecek mi?" gibi gazete manşetleri görürsen cevabın hayır olduğunu anlaman için yazının tamamını okumana gerek yoktur der bu yasa. Peki ya, "Dolar kuru acaba düşecek mi?" gibi bir başlık görürsen cevap ne olur sizce?

3- Clarke'ın Üç Yasası
İngiliz bilim kurgu yazarı Sir Arthur C.Clark, üç yasasından birincisini, "Hazards of Prophecy" adlı makalesinde şöyle tanımlar:
"Başarılı bir bilim insanı bir şeyin mümkün olduğunu söylüyorsa çok büyük ihtimalle haklıdır; bir şeyin imkansız olduğunu söylüyorsa muhtemelen yanılıyordur."
Birçok ekonomist ve analist, doların yükselişinin mevcut ekonomik şartlar nedeniyle mümkün olduğunu söylüyorlarsa haklıdırlar. Doların yükselmesi imkansızdır demiş olsalardı yanılıyor olacaklardı.

4- Gall Yasası
Amerikalı yazar John Gall "General Systemantics" adlı kitabında yasayı şöyle özetler:
"Her karmaşık sistem basit bir sistemden türemiştir. Karmaşık bir sistemi anlamak istiyorsan onu oluşturan küçük sistemlerden başlamalısın."
Gall yasası şöyle de yorumlanabilir: Kur gibi karmaşık sistemler basit sistemlerden oluşur. Mesela dolar kurunu düşürmek istiyorsan ihracatı arttırmak, cari açığı düşürmek, dış borcu azaltmak gibi küçük sistemlerden işe başlayabilirsin.

5- Goodhart Yasası
Ekonomist Charles Goodhart yasayı şöyle tanımlar:
"Eğer bir gösterge hedef oluyorsa, o gösterge sorunun iyi bir göstergesi olmaktan çıkar."
Daha açık söylersek, dolar kurunu ekonominin temel göstergesi haline getirirsek, birçok göstergeyi gözden kaçırırız ve sonuçta dolar kuru da önemli bir gösterge olmaktan çıkar. Son dönemlerde dolar kurunu düşürmek amacıyla satılan dolarların dolar rezervlerini nasıl erittiğini gözden kaçırdığımız gibi.

6- Grosch Yasası
Bilgisayar bilimcisi Herb Grosh'un yasası şöyledir:
"Bir şeyi 10 kat ucuza yapmak için 100 kat hızlı yapmalısın."
Ekonomiye uyarlarsak, doları düşürmek istiyorsan, ülkeye döviz girişlerinin öncekinden daha çok olması gerekir. Ama maalesef öyle değil.

7- Schneier Yasası
Şifre uzmanı Bruce Schneier yasayı şöyle tanımlar:
"Herhangi biri, nasıl kırılacağını bilemediği bir güvenlik sistemini rahatlıkla icat edebilir."
500 dolar bozduranı bedava traş eden dahi kardeşim, aynı işlemi 100 kaldıraçla forexte dolar/tl'de kısa pozisyon alarak yapsam bu uygulamadan yararlanabilir miyim?

8- Stein Yasası

Amerikalı ekonomist Herbert Stein'ın yasası şöyledir:
"Sonsuza kadar gitmeyecek bir trendi durdurmak için aksiyon almaya gerek yoktur; nasıl olsa duracaktır."
Ekonomist bile tasaya gerek yok, nasıl olsa bir gün duracak diyor. Yoksa durmaz diye mi endişeleniyoruz acaba?

9- Bayan Murphy Yasası
Murphy Yasasını bilmeyen yoktur herhalde: "İşler kötü gitmeye başladığında kötü gider." Peki ya Murphy şehir dışına çıktığında hangi yasa geçerli olacak? İşte, o zaman Bayan Murphy Yasasını kullanacağız:
"Bay Murphy şehir dışında olsa dahi işler kötü gitmeye başladığında kötü gider."
Bu yasa gerçekten ürpertici.

10- Dilbert Yasası
Dilbert'in yaratıcısı karikatürist Scott Adams yasayı şöyle açıklar:
"En ebleh elemanlar planlı bir şekilde, şirkete en az zarar verecekleri yere konuşlandırılır; yöneticiliğe terfi ettirilirler."
Yani demek istiyor ki, eğer bu makaleyi okuduysan, makaleyi al ve hemen patronun karşısına çık, sonra da şöyle de: "Şirketimizi döviz riski altında bırakan yasalar bunlardır. Acilen değiştirilmeleri gerekiyor!"

Mali işler müdürü yapmazlarsa ben de bir şey bilmiyorum!

4 Aralık 2016 Pazar

1 doların yanına yüz tane 0 koyarsan kaç dolar olur?

İlk, orta, lise ve yüksek tahsilini ve hatta iktisat doktorasını facebook görselleri ile tamamlamış geniş kitlelere elbette ki finansal krizin, ekonomik durgunluğun ya da doların neden yükseldiği gibi spesifik problemlerin yanıtlarını anlatmak zordur. Gerçek sebepleri anlatmak istediğiniz zaman ekonomi, finans, psikoloji, uluslararası ilişkiler, diplomasi, küresel finans, kumarhane kapitalizmi ve hatta pornofinans (financial porn kavramına atıfla) anlatmanız gerekir. Bunları da anlatamayacağınıza göre onların anlayabilecekleri kısım olan "dış mihraklar nedeniyle" açıklamasını yapar geçersiniz. Bir tarafın eşkıyası öteki tarafın özgürlük savaşçısıdır misali krizin sebebini anlamış olanlar ile anlamamış olanlar arasında savaş böylece başlar. Her iki taraf da karşı tarafı eşkıyalıkla suçlar ve mücadele sürer gider.

Uluslararası ilişkiler ve iktisat kitapları dış mihraklar gibi bir kavramı tanımlamadıkları için bu görev yine iRRasyonel'e düştü demektir. Yerel kaynaklarda da konuyla ilgili tatmin edici bir açıklama bulamadığımız için konuya anlamlı bir açıklama getirmek gerekiyor sanırız. Sahi, kimdir bu dış mihraklar ve nasıl çalışırlar?

Dünya televizyonculuk tarihinin bugün bile hala açıklığa kavuşturulamamış en gizemli olayı 10 Eylül 2001'de İngiltere'de yaşandı. "Who wants to be a millionnaire?" (ülkemizde "Kim 500 milyar ister?" adıyla yayınlanmıştı) adlı yarışma programında Charles Ingram'a 12. ve son soru sorulur. Soruyu bilirse 1 milyon sterlin kazanacaktır. O güne kadar büyük ödülü sadece iki kişi almıştır ve Charles üçüncü kişi olmaya yakındır. Soru şöyledir: 1'in yanına gelen 100 adet sıfırla oluşan sayının adı nedir?

Charles cevaptan emin olmadığını söyler. Sunucu, ikinci sorudan beri cevaptan emin değilsiniz diye söylenir ve isterse 500 bin sterlini alarak yarışmadan ayrılabileceğini belirtir. Charles ise şöyle karşılık verir: "Sanırım nanomol olacaktı, ama gigabit de olabilir, megatron olduğunu sanmıyorum, googol diye de bir şey duymadım. Googol, googol... Cevabın googol olduğunu sanıyorum. Son kararım." Charles'ın hiçbir fikrinin olmadığı bir konuda bu kadar kısa sürede ve kendine güvenerek yanıt vermesi herkesi şaşırtmıştı. Sonuç açıklandı ve Charles 1 milyonu kazanmıştı.

Birkaç gün sonra, Charles evinde milyonerliğin tadını çıkarırken, telefonu çalar. Arayan program yapımcılarıdır. Yarışmada bazı usulsüzlükler tespit ettiklerini ve paranın ödenmeyeceğini bildirirler. Birkaç gün sonra ise Charles'ın kapısı çalınır. Gelen polistir. Charles dolandırıcılıktan tutuklanır.

Mahkeme aylarca sürer. Charles'ın nasıl bir dolandırıcılık eylemi içinde olduğu bir türlü açıklığa kavuşturulamaz. Ağırlıklı suçlama şudur. Stüdyoda seyirciler arasında yer alan Charles'ın yardakçıları öksürerek Charles'a yardım etmişlerdir. Basitçe tarif edersek, "googol diye bir şey duymadım," öksürük sesleri, "googol olduğunu düşünüyorum," şeklinde ulaşılan doğru yanıtlar vardır. Video kayıtlarında 192 öksürük sesi vardır ve en şiddetli 19'u Charles'ın suç ortaklarından gelmiştir. Konuyu inceleyen psikologlar, doğru cevabı bilen seyircilerin, o şık Charles tarafından okunduğunda, istemsiz olarak öksürdüklerini fark etmişlerdir. Mahkeme yargıçlarının bile kafası karışmıştır. Öksürük sözcüğü söylendiğinde de insanların istemsiz olarak öksürmeye başladığı görülür. Yargıçlar bile öksürmeye başlamıştır. Öksürük ve öksürük sözcüğü arasında bir korelasyon vardır sanki. Bütün mahkeme salonu öksürmektedir. Charles Ingram suçlu bulunsa da olayın gizemi bugün bile hala çözülebilmiş değildir.

Gelelim yukarıda sorduğumuz sorunun yanıtına. Sahi, dış mihrak kimdir ve nasıl çalışır?

Ekonomik sistemin işleyişini, finansal piyasaların değişken yapısını, sosyal psikolojik piyasa etkilenimlerini, uluslararası ilişkilerin kur savaşlarını nasıl yönlendirdiğini, kurumlar arası finans diplomasisini, küresel fonların finans sistemi içindeki hareketlerini, kumarhane kapitalizminin yarattığı türev mekanizmaları ve ülkemiz hakkındaki haber ve raporların yer aldığı pornofinansal yayınların etkinliğini anlamaktan uzaksanız; tüm bunlar size öksürük sesi gibi gelir. Charles Ingram öksürük seslerini ayırt ederek "googol" yanıtını vermişti; biz ise tüm bu öksürük seslerini dinleyip ayırt edemediğimiz için "dış mihraklar" demeyi tercih ediyoruz. İşte, dış mihrak denilen şeyin işleyişi bu kadar basittir: Mesele öksürük sesini ayırt edip anlamlandırabilmektir.

Şimdi soruyu yeniden soralım ve yanıtı hep beraber bulmaya çalışalım: 1 doların yanına yüz tane 0 koyarsan kaç dolar olur?