13 Şubat 2017 Pazartesi

Bir gün karıncayiyen ve çakal forex oynarlarken...

Yeni forex düzenlemeleri şu sıralar piyasaların en önemli gündem konusu. Tartışmanın bir ucunda ekonomistler yer alıyor. Kaldıraç yüksekmiş, 100 kötüymüş 10 iyiymiş, düzenleme gerekliymiş vesaire gibi nedenlerle kararı destekliyorlar. Diğer uçta yer alan piyasanın "akıllı" insanları ise benzer bir telden yorumluyorlar. Kaldıraç kötüymüş, forex kumarhaneymiş, zavallı küçük yatırımcıları ütüyorlardı iyi oldu vesaire düşüncesindeler. Karşıt uçtaki sektör temsilcileri ise işsizlik yükselecek, finansal okuryazarlık yapıyorduk duracak, herkes yurt dışına kaçacak diyerek karara karşı duruyorlar. Peki ama kim haklı?

Bu karmaşık sorunu çözmek için basit bir hikayeden yardım alalım. Hikayemiz, toprakları elmas kaynarken halkının açlıktan öldüğü Namibya'da geçiyor. Merak etmeyin, insanların dinlemekten usandığı çarpıklıklarla dolu bir kapitalizm hikayesi anlatmayacağız. Ezop masallarını andıran bir fabl anlatacağız. Çiftçilerin yabani hayvanlardan koyunlarını korumak için çiftliklerin çevresine çitler örmesiyle hikayemiz başlar. Çok geçmeden bu çit direklerinin altına karıncalar yuva yapar. Derken karıncaların yaptığı yuvaları fark eden karıncayiyenler çitlerin altında çukurlar açarlar ve karıncaları yerler. Gecenin karanlığını bekleyen uyanık çakallar bu çukurlardan süzülerek koyun çiftliğine girer ve koyunları talan ederler. Çiftçiler karıncayiyenleri suçlarlar ve devlete giderler. Devlet hemen bir yasa çıkarır ve karıncayiyenlerin görüldüğü yerde katledilmesini serbest bırakır. Şimdi hikayeyi burada keselim ve soralım: Sizce kim suçlu, kim haklı?

Öncelikle temel düzeyde mantık yürüterek düşünmeye başlayalım. Diyelim ki karıncayiyenler suçlu; iyi de hayvancağız aç kalmamak için karıncaları yedi sadece, karıcalar da oraya yuva yapmasaydı? O zaman karıncalar suçlu; iyi de koyunları karıncalar mı yedi? Öyleyse çakallar suçlu; çukurları karıncayiyenler açmasaydı onlar da içeri giremeyecekti. Kim suçlu yani? Anlaşılan temel düzey akıl yürütmeyle suçluyu bulamayacağız. Öyleyse bir kademe daha yukarı çıkalım ve ikinci seviye akıl yürütmeyle suçluyu bulmaya çalışalım.

Ülkenin verimli ve sulak toprakları üzerine çiftlikler kuran ve etraflarını çitlerle çeviren çiftçiler kuraklık zamanlarında çiftliklerin kapısını açmamakta ve sürüler halinde gezen gergedan, antilop, ceylan gibi yabani hayvanların susuzluk ve gıdasızlıktan ölmesine sebep olmaktadırlar. Demek ki çiftçiler suçlu; çiftçi olarak biz suçlu olamayız, çünkü çitlerin açılması ile ilgili yasal bir yükümlülük yok, o nedenle biz de kendimiz için en doğru olanı yapıyoruz. Ne yani şimdi de suçu yasa koyuculara mı atıyoruz? Bizim amacımız ülkedeki av turizmini geliştirmek, yasaları bu amaçla koyuyoruz, vahşi hayvanları korursak avcılık gelirlerimiz biter, suçu bizde aramayın. Anlaşılan suçluyu burada da bulamayacağız? Peki suçlu kim öyleyse?

Amerikalı Amiral Hyman G. Rickover'ın sözünü hatırlayalım. Küçük beyinler kişileri, orta beyinler olayları, büyük beyinler fikirleri konuşur diyor ya, işte oradan devam edelim. Birinci düzey akıl yürütmede kişileri konuştuk ve suçluyu aradık. Karıncayiyendi, çakaldı, karıncaydı derken suçluyu bulamadık. Orta beyinlerin yapabileceği ikinci düzey akıl yürütme ile olayları konuştuk ve suçluyu bulmaya çalıştık. Çiftçilerin davranışları, yasa koyucuların yükümlülükleri derken suçluyu yine bulamadık. Öyleyse geriye büyük beyinlerin konuştukları fikirler kalıyor.

Üçüncü seviye akıl yürütme ile suçluyu ya da kimin haklı olduğunu bulabilecek miyiz bakalım? Londra'da sermaye piyasası düzenlemerinde görevli bir ekonomistin şu açıklamasını okuyan olmuştur mutlaka: "Yeni iş örgütlenmesi biçimlerinin nasıl gelişebileceği ve yeni yasal düzenlemelerin nasıl olacağına ilişkin ilham ve görüş kazanmak için embriyoloji okuyorum." Fikirleri tartışabilecek olgunlukta böyle bir beyin bizim hikayemize baksa neler görürdü acaba?

Maddeler halinde sıralayalım:

1- Bir organizma atığının bir başkasının yiyeceği olduğu, madde ve enerjinin sonsuza kadar geri dönüştüğü düşünülecek olursa piyasa sürecindeki bu tasarım hatalıdır; koyunu değil karıncayı koruyor, karıncayiyeni yok ederken çakalı da yok ediyor.

2- Tasarlanan süreç tamamen doğrusaldır; karıncayiyeni azalttığı ölçüde çakalı da azaltacak, koyunu arttırdığı ölçüde karıncayı da arttıracaktır. Büyük bir miktarda madde ve enerjiyi tek bir sonuç elde etmek için kullanırsanız sadece doğanın karmaşık işleyiş sistemlerini göz ardı etmekle kalmazsınız, aynı zamanda işe yaramaz bir dünya atık da yaratırsınız.

3- Doğal denge içindeki doğal vahşilik ortadan kaldırılarak tek kültürlülüğün kör bir uyumunu destekleyen bir model getiriliyor. Aslolan koyundur, karıncayiyen önemli değildir.

4- Süreç içindeki aktörlerin ilişkisine değil belirli bir noktaya ulaşmaya ya da malvarlığı gibi şeylere odaklanılmıştır. Aktörlerin ilişkileri ve bu ilişkinin daha da güçlenmesi için sürece odaklanılmamıştır. Çiftçinin koyunu da koyunu, gerisi pek önemli değil.

5- Süreç içindeki aktörlerin kendi kendisini düzenleme özgürlüğü göz ardı edilirken tek tiplilik dayatılmakta ve yaratıcı çeşitlilik kısıtlanmaktadır. Tek ilişki çiftçi ile devlet arasında kurulması gerekiyor herhalde, karıncayiyen ile çakalın ne bir ilişkisi var ne de söz hakkı olmalı.

6- Piyasa kanunlarının da doğanın kanunları gibi tüm organizmalara özgürlük verecek şekilde tasarlanması gerektiği dikkatlerden kaçırılmıştır. Karıncayiyenin yaşam hakkının elinden alınması kimsenin umurunda değildir.

7- Bir piyasa düzenlemesi vahşi bir hayvanı evcilleştirmek üzerine tasarlanırsa aynı ahlakın piyasanın geri kalanı için nasıl uygulandığını da sorgulamak gerekmez mi? Karıncayiyeni yok ettik, çakalı uzaklaştırdık, peki çitaların her gün yüzlerce ceylan yemesi, aslanların bir o kadar antilopu parçalaması, ya da kurtların buldukları her geyiği öldürmeleri; aynı ahlak ile bunların da düzenlenmesi gerekmez mi?

Ne karıncayiyenle çakal hikayesinde ne de forex hadisesinde kimin haklı ya da kimin haksız olduğunu söyleyecek değiliz. Karıncayiyen forex şirketi midir, koyun küçük yatırımcı mıdır, yoksa çiftçi yasal düzenleyici midir gibi metafor eşleştirmelerini de size bırakıyoruz. Konuyu hangi seviyede ele alıyorsanız, eşleştirmeyi ve akıl yürütmeyi de o seviyede yapabilirsiniz. Biz sadece kriterleri belirlemekle yetinelim.

Konu hakkında yorum yapan herkesin Londra'daki ekonomist gibi embriyoloji okumasını beklemiyoruz elbette ama belli bir piyasa içinde düşünebilecek bir aklı olan herkesin en azından şu soruyu kendisine sorması gerekmez mi: Karıncayiyen odaklı bir süreç geliştirirseniz diğer üyeler arasında da sağlıklı ve doğru bir ilişki geliştirmiş olur musunuz?