7 Nisan 2012 Cumartesi

Doğanın en acı kanunu!

Titanic’i batıran sebepler ile 2007 finansal krizinde global ekonomiyi batıran sebepler birbirine son derece benzer. Bu tesadüfi bir durum değil doğanın kanunlarındaki düzensizlik ve basitliğin sonucudur.

Doğanın varsayımsal yasaları bilimin konusu değildir elbette. Ama bu onların görmezden gelineceği anlamına da gelmemelidir. 17.yüzyıl İngiliz filozoflarından Thomas Hobbes doğanın kanunlarını şöyle tanımlar:

“Akılla bulunan ve insanın kendi hayatı için zararlı veya hayatını koruma yollarını azaltıcı olan şeyleri yapmasını yasaklayan veya insanın hayatını en iyi şekilde koruyabileceğini düşündüğü bir ilke veya genel kuraldır.”

Bundan daha açık tanımlanamaz herhalde. Doğanın kanunlarını bilmek ve onlardan dersler çıkarabiliyor olmak hayatta kalmanın altın bir kuralıdır. Gelin şimdi 15 Nisan 1912’ye yeniden gidelim ve Titanic’in batışındaki rastlantısal durumların bugünkü finansal krizin sebepleriyle benzerliklerini ortaya koymaya çalışalım. Acaba bu kurallar finansal kriz öncesindeki ekonomik ortamda hatırlansaydı kriz bu kadar derin olur muydu hep beraber bulmayı deneyelim.

Titanic, 10 Nisan 1912’de İngiltere’nin Southampton limanından 2224 yolcusuyla hareket etmişti. 15 Nisan 1972 tarihinde bir buzdağına çarparak 3 saatten kısa bir sürede batmıştı. Arkasında birçok soru işareti bırakarak.

Doğanın Kanunu 1: Gemine değil filikana güven!

Titanic’teki 2224 yolcunun %68’i kurtarılamamıştır. Bunda en önemli neden yolcu sayısına yetecek kadar filikanın bulunmamasıdır. Finansal krizi yaratan kredi balonunda da aynı hata yapılmıştır. Bankalar, kredilerin ödenmeme durumunda kendilerini koruyacak olan sermayelerinin büyüklüklerine bakmadan kredileri vermişlerdi. Kaldıraç oranı denilen bu gösterge eğer 100 liralık kredine karşılık 100 liralık sermayen varsa kredilerinin tamamı batsa da sermayen bu zararları karşılamaya yeter ve sen batmamış olursun anlamına gelir. Fakat bankaların kaldıraç oranı 100’lere çıkmıştı. Yani 1 liralık sermaye karşılığı 100 liralık kredi verilmişti. Gemi batarken filika görevi görecek sermaye maalesef yeterli değildi ve gemi battığında tüm bankacılık sistemi çöküşe geçti. Öyleyse Titanic’in batışından çıkarılacak 1 numaralı doğanın kanunu: “Gemine değil filikana güven.”

Doğanın Kanunu 2: Hiç kimse kendi kendisinin yargıcı olamaz!

Gemideki filikaların toplam yolcu hacmi ancak yolcuların yarısına yetiyordu. Filikaların kişi sayısı kadar olması gerektiğini söyleyen bir kanun o dönem bulunmuyordu. Düzenleme eksikliği 2007 finansal krizinin de en kilit noktasıydı. Hedge fonlar kendi kanunlarını kendileri yazacak hale gelmişlerdi. Sermaye piyasaları tüm kuralları kendine göre esnetmişti. Finansal sistem içinde herkes kendi istediğini yapabiliyordu. Ahlaki çöküş krizin en temel noktasıydı. Kanunlar olmadığı sürece insanoğlundan kendisini kontrol altında tutmasını beklemek hatadır. 2 numaralı doğanın kanunu: “Hiç kimse kendi kendisinin yargıcı olamaz.”

Doğanın Kanunu 3: Esneyen şey zor kırılır!

Geminin yerini kazadan 73 yıl sonra 1985 yılında bulan Robert Ballard, gemi enkazından aldığı demirleri incelediğinde geminin kısa sürede batmasına neden olan kırılma olayının nasıl gerçekleştiğini açıklar. Geminin inşasında kullanılan demirlerin esneme özelliği yoktur. Buzdağına çarpan bölüm esnemeden kırılmıştır. Finansal sistem de böyle bir kırılma yaşamıştı. Finansal sistemin yapı taşı krediydi. İnsanlar krediyi para zannetseler de kredi aslında borçtu ve ödenmesi gerekiyordu. Çünkü finansal sistemin geleceği kredilerin ödenmesine bağlıydı. Fakat konut kredilerinde başlayan geri ödeme problemi finansal sistemde büyük bir kırılganlık yarattı. Çünkü finansal kuruluşların yeterli sermayelerinin de olmaması nedeniyle finansal sistemin esnekliği son derece zayıftı. Maalesef dünya kredi hacminin binde birinden daha azını oluşturan bu konut kredileri bir anda finansal sistemin güvertelerine suyun dolmasına sebep oldular. 3 numaralı doğal yasamız: “Esneyen şey zor kırılır.”

Doğanın Kanunu 4: Beklenilmeyeni bekle!

Aslında dönemin en önemli mühendisleri Titanic’in batabileceği ihtimalini de düşünerek gerekli tedbirleri almışlardı. Mühendisler o güne kadar olan tüm kazaları inceleyerek şu sonuca varmışlardı. Gemi önden, arkadan ya da alttan darbe alabilirdi. Bu ihtimaller düşünülerek gemi inşa edildi. Bu şu anlama geliyordu. Herhangi bir nedenle gemi alttan, önden ya da arkadan bir darbe aldığında sadece darbeyi alan bölüm su alacaktı. En kötü olasılık olarak iki geminin çarpışması durumunda dahi kompartmanların bir kısmı su alacak, bu durumda da geminin batması en az üç gün sürecekti. Bu kadar uzun bir sürede mutlaka yardım geleceği düşünülürse Titanic dünyanın en güvenilir gemisiydi. Fakat ne yazık ki düşünülmeyen gerçekleşti. Geminin alttan, önden ya da arkadan darbe alacağını hesaplayan mühendisler yanıldı. Gece karanlığında yol alan Titanic buzdağını gördüğünde kurtulmak için çok geçti. Eğer nöbet tutan gözcüler buzdağını fark etmeseydi ve gemi doğrudan buzdağına çarpsaydı önden hasar alacak, ön taraftaki kompartman suyla dolacak ve Titanic batmamış olacaktı. Fakat buzdağı görüldü ve son bir umutla manevra yapıldı. Dünyanın en büyük gemisi kendini kurtaramadı ve buzdağı geminin yan tarafını baştan sona bir bıçak gibi kesti. Tek kompartman yerine bütün kompartmanlar suyla doldu ve Titanic 3 saatten kısa sürede battı. Finansal sistemin kredi balonu da risk yönetimi denilen önceden düşünülmüş çöküş senaryolarına göre koruma altına alınmıştı. Tüm sistem sigortalıydı ve çökmesinin imkansız olduğu düşünülüyordu. Fakat düşünülmeyen gerçekleşti. Kredilerin batması bankaları sigorta şirketlerine yönlendirdi. Çünkü krediler sigortalıydı. Ama sigorta şirketleri bu kredileri sigortalarken sigortaladıkları kredilerin batacağını düşünmemişlerdi. Fakat kredilerin hepsi aynı anda batmaya başladı. Bu kadar çok batık krediyi karşılayacak paraları yoktu. Bu durumda yapılabilecek bir şey de yoktu ve sistemi sigorta ettiği düşünülen sigorta şirketleri tek tek çökmeye başladılar. 4 numaralı doğal yasamız: “Beklenilmeyeni bekle.”

Doğanın Kanunu 5: Başı ve sonu olan sonsuz değildir!

Kaza gecesi bir göl gibi dalgasız olan hava ve deniz, buzdağının erken görülmesini zorlaştırmıştır. Hava dalgalı olsa, buzdağı çok daha önceden görülebilecek ve belki de Titanic çarpmadan evvel dönebilecekti. Finansal kriz öncesinde de böyle sakin bir hava vardı. Borsalar tarihi zirvelerinde, ev fiyatları ise sonsuza kadar artacakmış görüntüsündeydi. Bu algılama finansal geleceği görme menzilini düşürüyor, tehlikeleri saklıyordu. Eğer bu suni yükselişlerin bir gün duracağı insanlar tarafından daha önceden fark edilebilseydi global bir çöküş yaşamıyor olacaktık. 5 numaralı doğal yasamız: “Başı ve sonu olan sonsuz değildir.”

Doğanın Kanunu 6: Güçlü her zaman kazanır!

Titanic ile ilgili en acı gerçek ise kurtulanların kamara sınıflarıydı. Birinci sınıf kamaralarda oturanların %62’si, ikinci sınıf kamaralarda oturanların %42’si üçüncü sınıf kamaralarda oturanların ise sadece %25’i filikalara bindirilmişti. Bundan daha acımasızı birinci ve ikinci sınıf kamaralardaki çocukların %100’ü kurtarılırken üçüncü sınıf kamaralarda oturan çocukların sadece %34’ü kurtarılmıştı. Sanıyoruz 2007 finansal krizinden sonra evlerini kaybeden milyonlarca mortgage’zedenin neden evlerini kaybettiğini ve devlet yardımıyla kurtarılan büyük bankaların neden kurtarıldığını daha iyi anlamışsınızdır. Doğanın en acı kanunu 6: “Güçlü her zaman kazanır.”

Hiç yorum yok: