13 Nisan 2013 Cumartesi

Hırsızım ama cennetliğim!

Dolandırıcılar, hırsızlar, sahtekarlar ya da kalpazanlar. Dürüstlük formatımızın kabul etmediği insan türleri. Nerde, ne zaman görsek ya da duysak öfke duygumuzu kontrol edemeyiz. Bu bozuk kişilikli insanların toplumu kirlettiğini düşünürüz. Belki de tek tesellimiz sayılarının az olmasıdır. İnsanların çoğunun dürüst olduğuna inanırız. Ne dersiniz; bir toplum içinde hırsızların sayısı ne kadardır? Toplumun yüzde kaçı hırsızdır?

Bu hiç şüphesiz zor bir sorudur. Ama hayatını insan davranışlarının çarpık yönlerini araştırmaya adamış psikolog Richard Wiseman için imkansız değildir. Bir insanın ne kadar dürüst olduğunu anlamak için yapılabilecek en etkili deneylerden birini tasarlar. Bir otomatik para verme makinasına (ATM) yerleştirdiği düzenek ile insanları test eder. ATM’ye yaklaşan insanlar henüz kartlarını takmadan 10 pound makinadan bir anda çıkıverir. Ne dersiniz, insanlar parayı alıp gidecekler mi, yoksa bankaya girip iade mi edecekler?

Deney bir gün boyunca sürdürüldü. ATM’den daha kartını takmadan 10 pound alanların %70’e yakını parayı alıp gittiler. Halkın sadece %30’u bankaya girerek ATM’nin bozuk olduğunu söyledi. Gizli kamera kayıtları insanların rahatça parayı alıp gittiklerini söylüyordu. %70 çok yüksek bir orandı. Halkın kendisine ait olmayan parayı alma eğilimi bu kadar yüksek olmazdı. Acaba sorun ATM makinasında mıydı?

Bu düşüncelerle araştırmacılar yeni bir deney tasarlarlar. Bu kez konu dergi satan bir dükkanda geçiyordu. Dergi alan ve görevliye para uzatan müşterilere kasiyer tarafından fazla para üstü verilecekti; 5 pound uzatana para üstü olarak 10 pound, 10 pound uzatana 20 pound. Bakalım insanlar bu dürüstlük sınavında ne kadar başarılı olacaklardır?

Sonuç bu sefer daha kafa karıştırıcıydı. Parayı alanların tamamı sırtını dönüp gitmişti. Bir tek kişi bile parayı iade etmemişti. Bazılarının yüzündeki sinsi gülümseme ise kameralara takılan hoş bir anı olarak kalmıştı.

Araştırmacılar yine bir yerlerde sorun olabileceğini düşündüler. Halkın kendine ait olmayan parayı alma eğilimi bu kadar yüksek olamazdı. Belki de insanlar aldıkları paraya dikkat etmiyorlardı. Aynı deneyi bu kez kasiyerden para üstünü sesli sayarak ödemesini istediler. Sonuç yine değişmemişti. Müşterilerin tamamı parayı alıp gitmişti.

Araştırmacılar yine tatmin olmamışlardı. Bir yerlerde bir hata olmalıydı. Deneyi yeniden tasarladılar. Bu kez kasiyer para üstünü verirken hata yaptığını açıkça gösteren bir kafa karışıklığı ifadesi takınıyordu. Ne dersiniz, insanlar bu kez dürüst davranacaklar mı?

Sonuçlar yine değişmemişti. Sadece bir müşteri hariç hiç kimse kasiyerin hata yaptığını söylememişti. Sadece bazıları yeniden kontrol etmesi gerektiğini vurgulamıştı ama sonuçta onlar da parayı alıp gitmişlerdi.

Çalışmanın sonunda araştırma ekibinden biri dükkanın önünde bekleyerek çıkanlara bir anket yaptığını söylüyor ve dürüstlük hakkında bazı sorular yöneltiyordu. Ankette gazetecilere, hukukçulara, politikacılara güveniyor musunuz gibi basit sorular soruluyordu. Son soruya kadar yanıtlar kısa ve netti: Hayır! Ama son soruya verilen yanıt aniden değişmişti. Son soru tahmin edilebileceği gibi bir dükkanda size fazla para üstü verilse alır mısınız şeklindeydi. Yanıtlar karmakarışıktı. Ama hepsini basit bir ifadeye indirgersek şu şekildeydi: “Genellikle verilen para üstünü saymam!”

Deneyden elde edilen sonuçlar şaşırtıcıydı. Neredeyse insanların tamamına yakını, hangi sözcükle ifade etmek doğru olur bilmek zor ama hırsız, dolandırıcı, sahtekar ya da ne derseniz işte oydu. Deneyin farklı örnekleri hep benzer sonuçlar vermişlerdi. Deneye katılanların tamamına yakını hırsız gibi davranmıştı. Deneyin farklı sonuçlar veren tek şekli ise herkesin birbirini tanıdığı küçük yerlerde yapılanlardı. Orada insanlar daha dürüst davranmışlardı.

Ortaya çıkan sonuçlar insan doğasına hem şaşırtıcı hem de üzücü bir bakış sunuyordu. Etik olmayan davranışlar boyutuna indirgenemeyecek bir davranış şeklidir aslında ortaya çıkan. Basitleştirme ve önemsizleştirmenin asla düşünülmemesi gereken ciddi bir durumdur. Neredeyse tüm toplumun böyle bir eğilim göstermesi söyleyecek fazla bir şeyin kalmadığına işarettir aslında.

Fakat bir gerçek daha vardır ki bu insanların tamamı son derece dürüst kişiler oldukları düşünmekte ve söylemektedirler. Dükkandan çıkan müşterilerle yapılan anketten de anlaşılacağı üzere para üstünü saymadan aldığı yalanını söylese de kendi dışındaki herkesi yalancı olarak rahatlıkla görebilmektedir. Bu olgunun boyutlarını öğrenmek isteyen Amerikalı bir haber kuruluşu 1997 yılında halka basit bir soru sorar. Soru aynen şöyledir: “Kimin cennete gitme ihtimalini yüksek görüyorsunuz?” Sonuçlar şaşırtıcıdır. Başkanlık seçiminden zaferle çıkan Clinton hemen hemen aynı düzeyde oy alarak (yaklaşık %52) ankette üst sıralarda kendisine yer bulur. Prenses Diana %60, Rahibe Teresa %79 oy almıştır. Peki ankette en yüksek oyu kim almıştır dersiniz? Ankete katılanlar en yüksek oyu kendilerine vermişlerdir. Halkın %87’si cennete gideceğini söylemiştir. Yukarıdaki deneylerle birlikte düşünüldüğünde bu sonuçlar psikolojik çarpıklığın en basit göstergesidir.

İngiltere ve Amerika’da gerçekleştirilen bu araştırmalar sonrasında çıkan sonuçların sadece o halkları bağladığını düşünmek de büyük hata olacaktır. Ülkemiz için bu yönde yapılan bir araştırmaya rastlanılmamakla birlikte sonuçların benzer olduğunu tahmin etmek zor değildir. Finans sektöründe geçirdiğimiz uzun yıllar sonrasında ulaştığımız sonucun farklı olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Finans kuruluşlarının müşterilerine yaptıkları fazla para ödemeler dikkate alındığında, on binlerce örnek olayı göz önünde tutarak şu çıkarımı kolaylıkla yapabiliriz. Fazla para ödemelerinde geri gelen para oranı en iyimser tahminlerle %1-5 arasını geçmez. Yani halkın %95’i aldığı parayı geri getirmez. Hatta birçok olayda fazla para ödendiğine dair sağlam kanıtlara sahip olsanız da fazla ödenen parayı geri alamazsınız. Alacağınız tek cevap şu olur: “Genellikle aldığım parayı saymam!”

Yaşanan bir olayda ATM cihazının çekmecelerine hatalı para yerleştirilmesi sonucu, makine, hesabından 5 lira çekenlere 10 lira ödemiştir. Kayıtlar incelendiğinde hatayı yandaki kapıdan içeri girerek bildiren ilk kişi 28. kişiydi. İlk 27 kişi gayet normal bir şekilde fazladan aldığı parayı herhangi bir kişilik bozukluğu olarak değerlendirmeden oradan uzaklaşmıştı.

Finans sektörü veya para ödemesi gerektiren işlerde çalışanlar burada verdiğimiz oranın doğruluğunu teyit edebilecek bilgiye fazlasıyla sahiptirler. O nedenle onların değerlendirmeleri en doğru cevabı verecektir.

Peki ama insanlar neden böyle bir çarpık davranış şekli benimserler? Hem hırsızlık yaparken hem de kendilerini cennetlik görebilirler?

Bu sorunun belki de en doğru yanıtı, genellikle düşüncelerini eleştiri konusu yaptığımız Freud’un “düdüklü tencere” modelidir. Freud’un bu teorisine göre, toplumda kendimizi kabul edilebilir kılmak için feragat etmemiz gereken arzular (mesela usulsüz yollarla daha fazla paraya sahip olmak) çekip gitmez; sadece yüzeyin altına ya da Freud’un ifadeleri ile söylersek bilinçli zihnimizin eşiğinin altına iner. Bir fırsat bulduğunda yeniden yüzeye çıkmayı bekleyerek, orada gizlice dolaşır. Tıpkı bir düdüklü tencere gibi.

Sosyal hayat insan doğasını temelden değiştiremez. Ama temel dürtülerimizi kontrol etmek için bir beceri verdiğini de göz ardı etmemek gerekir. İçgüdüsel doyum elde etme arzumuzu kontrol edemezsek kendi kaderimiz hakkında yapabileceğimiz çıkarım bu kadar basittir: Hırsızım ama cennetliğim!

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Bende çoğunlukla para üstünü saymam. Bunun karşı tarafa hakaret olacağı ve size güvenmiyorum anlamina geleceğini dusunuyorum. Ama saymak lazım. Bunun icin 1 kaç adım sonra sayıp kasiyere geri dönmem gerekirse dönüyorum.

TEŞEKKÜRLER

Unknown dedi ki...

Bankanın gişe bölümünde görev alırken bankamatik makinesine para çekmecelerini hatalı koymuştuk. Yapılan deneyleri haklı çıkaracak şekilde 2,5 saat sonunda bir müşteri geldi. O da bankamatikten 100 tl çekmek istediğini fakat 20 tl aldığı belirtti. Onlarca kişinin fazla para almalarına rağmen içeriye girmeden uzaklaştığını kameralardan görmüş olduk.

okan dedi ki...

ülkemizin önde gelen firmalarından biri ile yaptığım iş görüşmesi sonrasında yol parası hesabıma ödenecekti. sağolsunlar, 50 TL yerine tam 50.000 TL (yazı ile ellibin lira) yatırmışlar -o zamanlar için ev parası- ben de para yattıktan tam 4 gün sonra farkettim bu yanlışlığı. bankayı ve firmayı aradığımda doğal olarak her iki tarafta şaşırdı. parayı yerine geri gönderin talimatı hala bende durur bir dürüstlük -belki de salaklık- abidesi olarak.

Adsız dedi ki...

okan bey, mevzu bahis 50.000 tl yi bildirmenizdeki sebep acaba gerçekten dürüstlük müydü yoksa eninde sonunda bu yanlışlığın farkedileceğini ve eğer durumu bildirmemiş olsanız başınıza daha büyük dertler açılabileceğini biliyor/seziyor olmanız mıydı? bu aslında bir soru değil..

Unknown dedi ki...

Merhaba, yazınızızı çok beğendiğimi söylemek istiyorum. En çok dert yakındığım konulardan biridir. Bu bahsettiğimiz kasa ve ATM deneyi işin deneysel kısımları. Hergün hayatta ne kadar da orjin fikirlere şahit oluyoruz. Yazınız< sayesinde Freud' un düdüklü tencere deneyini de anlamış oldum.

İyi Bloglar.