25 Haziran 2013 Salı

Ahlak seviyeni merak ediyorsan Gezi'ye bak!

Gezi parkı ile başlayan ve giderek büyük bir direnişe dönüşen toplumsal başkaldırı hepimizin genelgeçer belleğinde farklı şekillerde anlam buldu. Çapulcu diyenler, bencil diyenler, faiz lobisini suçlayanlar, kanuna aykırı bulanlar, "o da yanlış, bu da yanlış" diye düşünenler ve "işte budur" diyenler. Tam altı farklı görüş. Peki ama hangisi doğru?

Tüm bu toplumsal gösteriler, göstericiler açısından aslında basit bir görünüme sahip. Siyasi otoritenin baskıları altında ezilenlerin karşı çıkışı ve bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik zarar. İlk kez belki bu kadar keskin yargılara ulaştık. Politik, mantıksal, kişisel veya evrensel açılardan olayları değerlendirdik. Herkes farklı açıdan bakınca doğru ve yanlışı, haklı ve haksızı ayırmak imkansız oldu. Acaba bir mihenk taşı kullanamaz mıyız? Herkesin düşüncesini tek bir mihenk taşı ile değerlendirip doğruyu ve yanlışı, haklıyı ve haksızı bulamaz mıyız?

1950'li yıllarda, uygarlık tarihinin (iRRasyonel'e göre) en saygıdeğer psikoloğu Lawrence Kohlberg, ABD, Meksika ve Tayvan'a uğradıktan sonra Türkiye'ye gelir. Her üç ülkede yaptığı araştırmalara Türkiye'dekileri ekleyince insanlık tarihinin belki de en önemli psikolojik teorisini ortaya çıkarır: Ahlaki Gelişim Teorisi!

Kohlberg, insan zihni ve ahlaki gelişmişliği arasındaki yakın ilişkiye odaklanarak insanların zihinsel ve ahlaki ikilemlerde nasıl karar verdiğini araştırır. Türk insanı üzerinde yaptığı çalışmalar ile de ahlaki gelişmişliğin altı basamaktan oluşan skalasını ortaya koyar.

Ahlakı, zihinsel bir aktivitenin sonucu olarak gören Kohlberg yaptığı çalışmalarda insanlara basit bir hikaye anlatır ve bu hikayeye yanıtlarının ne olacağını sorar. Hikaye şöyledir: "Bir kadın ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır. Hastalığı tedavi edecek olan ilaç oldukça pahalıdır. Eşi Heinz tüm parayı bulamaz. Paranın kalanını sonra getireceğini söyler ama eczacı, ilaçtan kar elde etmeyi istediği için ilacı satmaz. Heinz, bir gece gizlice gelir ve ilacı eczaneden çalar." Hikaye böyledir. Kohlberg daha sonra katılımcılara basit bir soru sorar: "Sizce Heinz bunu yapmalı mıydı?" İşte Kohlberg bu soruya aldığı cevaplarla altı basamaktan oluşan bir ahlak skalası oluşturur.

Bu altı basamağın ne olduğuna geçmeden önce Kohlberg'in hikayesinin gezi parkı eylemcilerinin hikayesine olan benzerliğini fark etmişsinizdir. Gezi parkı direnişçilerine göre toplum tıpkı Heinz'ın eşi gibi ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır. Bu hastalık özgürlüklerin yok olmasıdır. Heinz'ın rolüne soyunanlar ise gençlerdir. Demokratik taleplerine cevap alamadıklarını düşündükleri için bir gece eyleme başlarlar. Bu öyle etkilidir ki tıpkı Heinz'ın ilacı eczaneden çalması gibi, ortaya çıkan tahrifat yönetici otorite üzerinde kanundışı etkisi yapar. İşte şimdi Kohlberg'in sorusunu yeniden sorabiliriz: "Sizce eylemciler bunu yapmalı mıydı?"

Kohlberg'e göre en düşük ahlak seviyesi olan birinci seviyeden konuya bakanlar doğru ve yanlış kriterine göre değerlendirirler. Heinz suçludur ve polis onu yakalamalıdır. Gezi için söylersek eylemciler çapulcudur ve polis onları cezalandırmalıdır.

İkinci derece ahlak seviyesine sahip olanlara göre Heinz suçsuzdur çünkü bunu karısı için yapmıştır. Yani Gezi direnişçileri suçsuzdur çünkü bunu özgürlüklerini kaybetmemek için yapmışlardır. Kısaca bencildirler.

Üçüncü derece ahlak seviyesine sahip olanlara göre Heinz suçludur çünkü toplum onu ayıplayacaktır. İyi vatandaş olarak görülemeyecek direnişçiler için bu "faiz lobisi" düşüncesine karşılık gelir.

Dördüncü derece ahlak seviyesinde olanlar için Heinz suçludur çünkü kanunlara aykırı davranmıştır. Eylemciler için de bu geçerlidir. Dördüncü seviyede bir ahlaka sahipseniz eylemciler kanunlara aykırı davranışlar gösterdikleri için size göre suçludurlar.

Beşinci derece ahlaka göre Heinz'ın eşi yasalarca korunmalı ve asla ölmemelidir; hırsızlık da suçtur. Eylemciler açısından ise onların özgürlükleri ne olursa olsun kısıtlanmamalı ve onlar da asla eylem yapmamalıdırlar.

Buraya kadar kendilerini bir sınıfa yerleştirenler mutlaka vardır. Ama Kohlberg'in altıncı seviye ahlak anlayışı hem Heinz'a hem de eylemcilere bakıştaki en üst ahlak seviyesini ortaya koymaktadır. Hayatın değeri, her türlü kişiler arası ilişkiden ötede, bir zorunluluk olarak kabul edilmelidir. Evrensel etik ilkeler her şeyin üzerindedir. Söz konusu hayatın değeri olduğunda bunun kime ait olduğu, ne tür bir ilişki, yakınlık veya sözleşme çerçevesinde olduğu artık önemli değildir. Daha basit söylersek kölelik yasayla da serbest olsa altıncı seviye ahlaka sahip olanlar o yasalara uymazlar. Yani Heinz'ın eşi ölecekse hırsızlığın suç olduğunu düşünmek düşük bir ahlak seviyesine karşılık gelir. Ya da eylemciler açısından söylersek söz konusu kişinin özgürlüğünün kısıtlanması ise, bunu geri almak için verilen mücadeleyi desteklemek en yüksek ahlak seviyesinin göstergesidir.

Şimdi siz karar verin. Ahlak seviyeniz, insanlık tarihinin en saygı değer psikoloğu Kohlberg'in ahlak skalasına göre hangi seviyede?







4 yorum:

Adsız dedi ki...

yazılarınızı çok güzel.

Adsız dedi ki...

Merhaba,
Yazınızı dikkatli okuduğumda şöyle bir çelişkiyi farkettim. Ahlak seviyelerini düşükten yükseğe doğru 6 aşamada sıralayarak örneklediğinizde Heinz'ın suçsuz bulunduğu aşamalar 2. ve 6. basamaklardır. Bunlar 2. basamak olan gelenek öncesi düzey ve 6. basamak olan evrensel ahlak ilkeleridir. Yani Heinz'i suçsuz bulan biri ya 2. seviye(daha ilkel) bir ahlaka sahip ya da ahlak olgusunu özümlemiş 6. seviye bir bireydir. Bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için ben merkezci olan 2. basamağın örneği şöyle olmalıdır. Heinz suçludur. Çünkü eczacının malı çalınmış, dükkanı zarar görmüştür. Gezi olayları için yorumlarsak çapulcular suçludur, çünkü birinin dükkanı iş yapamamış, birinin yükselen borsa karşısında parası değer kaybetmiş, birinin oteline turist gelmemiş, birinin çalınan tava tencereden uykusu kaçmıştır. 2. seviye ahlak seviyesine sahip birinin mantalitesi budur.
3. seviyedeki gezi yorumlamanızın da yüzeysel kaldığını düşünmekteyim ama daha ayrıntıya girmek istemem sonuçta bu çelişkiyi ortadan kaldırmak bile yeterli. Zaten işin içine siyaset, global çıkarlar ve en önemlisi kan girince ahlaklı olmak ya da kendi çıkarlarıyla karşı karşıya gelmedikçe öyle hissedip lanse etmek yeterli değil. Son olarak kadın-ekonomi bağlantılı yazılarınız gibi gişe yapacağını düşündüğünüz yazınızın güzel çıkış noktasına rağmen yüzeysel kaldığını düşünmekle birlikte girişiminiz için kutlarım.
Saygılar.

Adsız dedi ki...

Yazınızda soyle bir durumla bagdastirmaya calismissiniz "Demokratik taleplerine cevap alamadıklarını düşündükleri için bir gece eyleme başlarlar".

Bu epey yanlis olmadı mı ? Eylem bu nedenle mi basladi sizce ?

Adsız dedi ki...

Harika bir yazı...