1 Aralık 2012 Cumartesi

Cezalandırılan hırsız mı yoksa yakalanan mı?

Birçok ülkenin gündeminde şu sıralar zenginden daha fazla vergi almak var. Dünya nüfusunun %20’sinin toplam zenginliklerin %80’ine sahip olduğu düşünülürse, bu, çoğunluğun en iyi seçimi olarak görülebilir. Eğer dünya halkının katıldığı bir oylama yapılsa, zenginden daha fazla vergi alınmasını isteyenler normal şartlar altında dünya nüfusunun %80’inden daha fazlası çıkacaktır. Bu zenginler için en iyi seçenek gibi görünmese de çoğunluk açısından en iyi seçenek olduğu açıktır. Öyleyse cevap vermemiz gereken iki soru var: Madem herkes eşitlikçi bir dağılımdan yana böyle bir sistemi yaratmak çok mu zor? Ve diyelim ki böyle bir sistemi yarattık, bunu sürdürebilir miyiz?

Konuyu ekonomi politiğin birçoklarına bunaltıcı gelen evrenine çekmeden bu iki soruya yanıt aramaya çalışalım. Öncelikle ilk sorudan başlayalım. Zenginlikten herkesin eşit pay aldığı bir sistemi nasıl yaratabiliriz?

Bu konu üzerinde düşünen birçok ekonomist olmuştur. Fakat 1972 yılında Nobel Ekonomi Ödülünü en genç yaşta alan ekonomist olarak tarihe geçen Kenneth Arrow şüphesiz anlaşılması en basit teorilerden birini ileri sürmüştü. Ona göre bir toplumda birinin durumu kötüleştirilmeden diğerlerinin durumu iyileştirilebilir. Örneğin 100 metre yarışına katılan 8 atlet olduğunu düşünelim. Bunlardan birinin yarışı kazanacağı ve diğerlerinin peşi sıra onun ardından gelecekleri açıktır. Fakat Arrow ekonomik bir sistemde etkinlik ve adaleti sağlamak için basit bir çözüm öneriyor ve 8 atletin de kazanacağı bir sistem sunuyordu. En hızlı koşucuları yavaşlatmadan tüm atletlerin aynı anda bitiş çizgisini geçmesi için yapılması gereken bazı atletlerin yarışa daha önden başlamasını sağlamaktı. Yani başlangıç takozları o şekilde ayarlanacaktı ki her koşucu kendi süratinde koşacak ve hepsi aynı anda bitiş çizgisine gelecekti. Ya da daha açık söylersek zenginlerden ilave vergi alınacaktı.

Fakat bu model toplumun bazı bireyleri için küçük bir sorun yaratıyordu. Diyelim ki bu modeli kullanacak olan bir havayolu şirketi olsun. Kalkacak uçak eğer 150 koltuğa sahipse, şirketin 180 bilet satması gerekiyordu. Sonrasında da 30 yolcu bir sonraki sefere aktarılacaktı. Fakat bu sadece 30 kişinin değil, geri kalan 150 kişinin de sorunuydu. Hangi kuralı getirirseniz getirin, o uçağa binmeyecek 30 kişi kim olursa olsun, yolcuların tamamı başlangıçta bu duruma itiraz edecek ve muhtemelen bu uçağın biletini almayacaklardır. Bu da şirketin iflasına kadar gidecek yolu açacaktır. Peki ama kurulan eşitlikçi sistem neden işletilememiştir?

İşte bu sorunun cevabı irrasyonel insan seçimlerindedir ve bunu ortaya koyan yine Kenneth Arrow olmuştur. Arrow, bu teoriye imkansızlık teorisi (impossibility theory) adını koymuştur ki pek de haksız sayılmaz. Diyelim ki bir pasta üç kişi arasında bölüşülecek. Bunlar A, B ve C kişileri olsunlar ve bölüşüm seçenekleri de aşağıdaki gibi olsun.

Seçim 1: A pay almaz, B ve C pastanın yarısını alırlar.
Seçim 2: B pay almaz, A ve C pastanın yarısını alırlar.
Seçim 3: C pay almaz, A ve B pastanın yarısını alırlar.
Seçim 4: A, B ve C pastayı üç eşit parçaya bölerler.

Şimdi hep beraber düşünelim; siz olsaydınız hangi seçeneği seçerdiniz?

Yapılan tüm araştırmalar hep aynı sonucu vermiştir. Her üç kişi için de 4.seçenek olan pastanın üç eşit parçaya bölünmesi en iyi seçenek değil, üçüncü en iyi seçenek olarak belirlenmiştir. Yani eğer A kişisi iseniz en iyi ilk iki tercihiniz 2. ve 3. seçenekler olacaktır. Çünkü pasta burada ikiye bölüneceği için A’nın payına daha fazla düşecektir. Pastanın üçe bölünmesini içeren 4.seçim bunların ardından gelecektir. Çünkü A’nın payına düşen miktar bu seçenekte daha azdır. Girişte sorduğumuz ikinci soru olan eşitlikçi bir sistemi sürdürebilir miyiz sorusunun cevabı işte burada saklıdır: İmkansızlık Teorisi!

Sonuç olarak zenginlerden daha fazla vergi alınması zaman zaman başvurulan bir seçenek gibi görülse de özünde zengin yaratan sistem irrasyonel insan kararları tarafından daima korunup sürdürülmektedir. Oy çoğunluğu yoksullarda, varlıkların büyük kısmı zenginlerde ve oyunun kurallarını koyma yetkisi de politikacılar da olduğu sürece ortaya her zaman büyük bir paradoks çıkmaktadır: Cezalandırılan hırsız mı, yakalanan mı?..

Hiç yorum yok: