13 Ağustos 2015 Perşembe

"Cehape zihniyeti" fenomeni nedir, ne işe yarar?

Politik dilin en önemli kavramlarından biri "cehape zihniyeti". Gündelik ve politik dilde o kadar sık kullanılıyor ki artık bir fenomen haline dönüştü. Popüler sözlüklere göre ülkedeki tüm kötülüklerin anası olarak tanımlanıyor ve ülkeyi bu zihniyetten kurtaran büyük bir kurtarıcının varlığına vurgu yapılıyor. Mücadelenin "iyiler" ve "kötüler" arasında hala sürdüğü de ekleniyor. Aslında amacımız cehape zihniyetinin ne olduğunu tanımlamak değil. Hiç şüphesiz bu iş siyaset bilimcilere düşüyor. Bizim amacımız sosyo-ekonomik bir kavram haline dönüşen cehape zihniyeti fenomeninin nasıl yaratıldığını ve hangi amaca hizmet ettiğini ortaya çıkarmak.

Cehape zihniyeti kavramının popüler sözlüklerde ilk kez tanımlanması 2008 yılına uzanıyor. Ondan sonra da etkili bir fenomen haline dönüşüyor. Kavramın kullanılış şekli genellikle tüm konuşmaların bir yerine kavramı ekleyerek rakibi aşağılayıcı sözcükler kullanmak olarak gerçekleşiyor. Alakalı alakasız her konu bu kavramla noktalanıyor. Fenomen haline dönüştüğüne göre başarı ortada. Eğer siz de bu tür bir fenomen yaratmak istiyorsanız aşağıdaki adımları takip etmeniz yeterli olacaktır. Bilişsel sosyoloji, sosyal psikoloji ve felsefe disiplinleri ekseninde oluşturulan bu kılavuz size %100 başarı öneriyor. Çünkü her şey tamamen bilimsel.

Cehape zihniyeti fenomeni nedir, ne işe yarar?

1- Korkuluk argümanı (Straw man argument)
İşe bir korkuluk bularak ya da icat ederek başlamalısınız. Yapacağınız korkuluk, rakiplerinize aslında sahip olmadıkları bir görüşü atfetmek ve sonra da bu görüşü yüzünden onlara rahatlıkla saldırmaya yarayacak. Çünkü başarısızlıklara, yanlış kararlara, hatalı işlere ya da işe yaramayan politikalara saldırmak bir korkuluğu saldırmaktan daha zordur; bilgi, düşünce, anlayış ve ince zeka gerektirir. Örneğimizde korkuluk cehape zihniyeti oluyor. Biraz düşününce siz de kendi korkuluğunuzu yaratabilirsiniz: Rahibe Teresa zihniyeti, İttihat ve Terakki zihniyeti veya cahil aydın snobizmi gibi.

2- Tekrarlama etkisi
Korkuluğu yarattıysanız şimdi sıra geldi ikinci aşama olan korkuluğa hayat vermeye. Romalı General Cato tüm konuşmalarını "Ceterum censeo Carthaginem esse delendam" diyerek bitirirmiş. Yani, Kartaca'nın yıkılması gerektiği kanısındayım. Konunun Kartacayla hiçbir ilgisi olmasa da Cato bu sözü söylermiş. Israrla ifade ettiği için midir bilinmez, Kartaca bir gün gerçekten yıkılır.

Bugün sosyal psikoloji bilimi bir sözü ne kadar fazla tekrarlarsanız inanan sayısının da o kadar arttığını ispat etmiştir. Bir kişinin bir fikri üç kez tekrarladığında topluluğun %90'ını etkilediği belirlenmiştir.

3- Azınlık etkisi
Korkuluğumuz işlemeye başladı diyebiliriz artık. İstediğimiz gibi dövüyoruz ve sesi çıkmıyor. Fakat sadece bizim dövmemiz bazılarına yeterli gelmiyor olacak ki hala yeterli inandırıcılığa sahip değiliz. Öyleyse korkuluğu dövecek başkalarına da ihtiyacımız var.

Michigan Üniversitesinden Psikolog K.Weaver yaptığı deneysel araştırmalarda bağıran ve sürekli aynı şeyi söyleyen kişinin sonunda üstünlük elde ettiğini ortaya koymuş. Aynı fikri savunduğu sürece de bir grubun fikrini temsil etmek için üç kişinin yeterli olduğunu belirlemiştir.

Demek ki kendimiz dışında iki kişi daha bulmamız ve onları da korkuluğa saldırtmamız gerekiyor. O da kolay!

4- Sürü psikolojisi
Korkuluğu dövecek üç kişilik kadroyu kurduktan sonra artık bize inanacak geniş bir kitleye ihtiyacımız var. Bu saçmalığa kim inanır demeyin, işin en kolay kısmı burası. Çünkü kitle denilen kalabalık başkasını taklit etmenin baştan çıkarıcılığına yenik düşmüş kişilerden oluşur. Yeni ve doğru yollardan gitmektense daha önce gidilen yolu izlemeyi tercih eder. Amerikalı Psikolog S.Asch bunu 1951'de ortaya çıkarmıştı. İnsanlar doğru olduklarından emin oldukları yanıtlarda bile kalabalığı taklit ederek yanlış cevaplar verebilmişlerdir.

Bu aptallığın nereden kaynaklandığını öğrenmek isteyen Sosyo-psikologlar, sürü psikolojisine uyan kişilerden şu yanıtları almışlardır: Emin olamadım... Kendinden emin görünüyordu, o nedenle ona katıldım... Çoğunluğa karşı gelmekten korktum... Ters bir fikirle grupta çıkıntı yapmak istemedim... Fikrin doğru olduğuna inanasım geldi...

Nasıl ama, sanki halkımız konuşuyor değil mi? O nedenle işin en kolay kısmı burası.

5- Teyit yanılgısı (Confirmation bias)
Kitleyi de bulduk ama hala endişeliyiz, ya fikirlerini değiştirirlerse? Sen hiç canını sıkma, teyit yanılgısı seni rahatlatmak için var. Edindiğimiz fikirleri büsbütün doğrulanmış kabul ettiğimizden, aykırı her türlü düşünceyi eleriz. Maalesef insan beyni böyle çalışıyor. Koşullar değişmiş olsa bile fikirleri değiştirme yeteneğimiz zamanla kayboluyor. İnsanoğlu kendini sürekli kandırmaktan koruyamayacak bir zavallılık içindedir. Belki de en zayıf tarafı burası.

Artık fenomenimiz hazır.

Görüldüğü üzere cehape zihniyeti gibi fenomenler bir kere yaratıldılar mı kolay kolay yok edilemezler. Bu tür fenomenlerin tek düşmanı bilgidir. O da kitlenin sahip olamayacağı bir şey olduğu için korkulukların yok edilmesi çok zordur.

Amerikalı filozof H.Frankfurt'un "Boktanlık Üzerine" adlı başyapıtında belirttiği gibi; palavra yalandan çok daha sinsidir.

1 yorum:

ouzhan dedi ki...

İnanılmaz...