7 Nisan 2015 Salı

En önemli 5 istatistik komedimiz!

Her gün yayınlanan sayısız istatistiksel veriyi inceleyip anlamak gerçekten çok zor. İstatistikler üzerine temel tartışma sayıların ne kadar gerçeği yansıttığı meselesidir. O nedenle çoğu zaman istatistiklerin yalan ve gerçek arasında gidip geldiği söylenir. Genelde istatistiğe bakış da bu eksendedir. Fakat eğer biraz yaşadığınız zamanın farkındaysanız, olan biteni anlayabiliyorsanız ve enformasyon çağlayanları altında ezilmeden muhakeme edebiliyorsanız istatistiklerin bir özelliğini daha görebiliyorsunuz demektir: Eğlenceli tarafını.

Mesela şu basit analiz istatistiklerin eğlenceli tarafını güzel özetliyor: "10 erkekten 9'u zayıf ve ince kadınlardan hoşlanır; geri kalan 1 erkek ise diğer 9 kadından."

Aslında tüm istatistiki veriler, yaşadığınız dünyanın yanılsamalarının farkındaysanız size yeterli mizahı sağlayacaktır. İlave mizah için politik gündemi takip etmenize bile gerek yok. İstatistiklerin bu eğlenceli yönlerini bulmak için Dünya Bankasının veri tabanını taradık ve ülkemizle ilgili olan bazı eğlenceli istatistikleri ortaya çıkardık. Eğer hakikatin anlamını yitirdiği bu post-modern zamanlarda hala sağlam bir eleştiri yeteneğine sahipseniz siz de fazlasıyla eğlenceli istatistikler bulabilirsiniz elbette. Biz sadece birkaçını özetlemiş olalım.

Dünya Bankasının veri tabanından seçtiğimiz 5 eğlenceli istatistiği şimdi değerlendirme ve eğlence anlayışınıza sunuyoruz:

1- Zenginlerimizin fakirleşmesine maalesef dur diyemedik!
Zenginlerimiz maalesef göz göre göre fakirleşiyor, ellerindeki avuçlarındaki "birkaç kuruşu" kaybedip duruyorlar. Şaka yaptığımızı düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Dünya Bankası istatistikleri bunu söylüyor. Hani her zaman ekonomi haberlerinde görürsünüz ya, dünyanın en zengin %20'si (10'u, 2'si, 1'i ya da neyse işte) gelirin %'de bilmem kaçına sahip diye. İşte Dünya Bankası verilerine baktığımızda, ülkemizin en zengin %20'lik sınıfı, 2003 yılında toplam gelirin %32,4'üne sahipken 2011'de %30,5'ine sahip duruma gelmişler. (Sonraki yıl verileri bulunmuyor.) Yani basit bir hesaplamayla gelirlerinin %6'sını son on yılda kaybetmiş görünüyorlar. Memurun, emeklinin maaşına bile enflasyon oranında zam gelirken maalesef en zengin %20'lik sınıfımız enflasyona yenik düşmüş. Umarız sokaklara dökülmezler. Yoksa tarihin ilk zengin direnişine şahit olabiliriz. Açılacak pankartları da tahmin etmek zor olmasa gerek: "Mesele para değil; sen hala anlamadın mı?"

2- Ormana orman kattık!
Yol, köprü, baraj, kentleşme, yangın derken ormanlarımız yok olup gidiyor. Sıkıntı sadece bizde değil elbet, tüm dünya bu sorunla mücadele ediyor. Dünya Bankası istatistiklerine baktığımızda sorunun büyüklüğünü görebiliyorsunuz. Ülkelerin ormanlık alanları yıllar itibariyle azalış gösteriyor; bir tek ülke hariç: Türkiye. 2000 yılında toplam ormanlık alanımız 101.460 kilometre kare iken 2012'ye geldiğimizde 115.716 kilometre kareye çıktığını görüyoruz. Yani son on yılda ormanlarımız Afyon ilinin yüzölçümü kadar artmış görünüyor. Başımızı ne tarafa çevirsek betonlaşma görürken, yaşadığımız bölgelerde ormanların sürekli katledildiğini duyarken, son on yılda ormanlık alanlarımızın %15'e yakın artması pek inandırıcı durmuyor. Muhtemelen milli gelirimizin bir gecede 100 milyar dolar artması gibi bir değişiklik yapılarak orman alanlarının da hesaplama yöntemi değiştirildi. Pygmalian etkisi burada da kendini gerçekleştirirse oksijenimize oksijen kattık demektir.

3- Anlıyorum ama konuşamıyorum!
Tübitak'a Hayvanat Bahçesinden müdür atayarak, Sağlık Bakanlığına inşaat mühendisi atayarak, sebze halinden tiyatroya müdür atayarak zaten meritokrasimizin nasıl çalıştığını tüm dünyaya gösterdik. Fakat bu atamalar sizi yanıltmasın. Aslında gerçek sizin gördüğünüz gibi değil. Dünya Bankası istatistiklerine göre, fizik, kimya, biyoloji, matematik, medikal, teknoloji ve uzay bilimleri konularında yazılan bilimsel makale sayıları tüm gerçeği açıklıyor. Bizde yok denilen bu bilim kollarında 2011'de yazılan bilimsel makale sayımız 8.328 adet. Bu sayı bizi dünyada bu dallarda en çok makale yazılan 16. ülke yapıyor. Belçika, İsrail, Danimarka, Norveç gibi ülkeleri sollayıp geçmiş durumdayız. Bu bilim dallarında o ülkeler bizden çok çok ilerdeyken, yazılan bilimsel makale sayısının bizde daha fazla olması tek bir fenomeni çağrıştırıyor, İngilizce biliyor musun sorusuna verdiğimiz cevabı: "Anlıyorum ama konuşamıyorum." Hocam, madem bir işe yaramıyor, neden yazıyoruz bu makaleleri?

4- Marka giyen uyanık şeytan Outlet'ten alışveriş yapar!
Şu küresel dünyada başarılı sayılmanın en geçerli yolu şüphesiz marka olmak. Marka olamadıysan başarılı da olamazsın. Artık ülkeler bile ticari marka olabilmek için mücadele veriyor. Hal böyle olunca ülkelerin zenginliği de marka sayısıyla ölçülüyor. Dünya Bankası istatistikleri bu konuda bize çarpıcı bir veri sunuyor. 2011 yılında vatandaşlarımız 103.748 adet marka başvurusu yaparak büyük bir başarı elde ettiler. Dünyada en çok marka başvurusu yapan 5. ülke olduk. Fransa, Japonya, Almanya gibi ülkeler neredeyse yarımız kadar marka yaratabilmiş. Gerçekten büyük başarı. Yarattığımız markalar nedir diye merak ediyorsanız birkaçını sıralayalım: Pink Floyd Kuaför, Kalçaoğlu Market, Çarparoğlu Sürücü Kursu, Garnitür Gelinlik, vs. Markalar bunlar olunca marka giyen şeytana bunları anca Outlet'te satarsın.

5- Uzatmalı üçlü priz dönergeci!
Eğer güçlü bir ülkeyseniz ve gelecekte de güçlü kalmak istiyorsanız yapmanız gereken icat yaratmaktır. Sonra da gidip onu tescil ettirerek patent almak. Çünkü düşündüğünüzü sizden önce Japonlar yapabilir. Halkımız da öyle yapmış. Dünya Bankası verilerine göre 2012 yılında patent alan icat sayımız 4.434. Bu rakamla dünyada 14. sıradayız. Yani dünyanın en inovatif 14. ülkesiyiz. İsveç, İsviçre, Hollanda, Finlandiya, Danimarka ve İsrail'e bile bluetoothlu nal toplatmışız. Zaten icat konusunda başarımız öteden beri iyi bilinir. Asrın icadı Erke Dönergecinden uzatmalı üçlü priz dönergeci yapamadık henüz ama fön makinasıyla mangal, acılı dondurma, milli içki ayran, yatırmatik gibi buluşları dünya insanlığına adamış durumdayız. Yani geleceğimiz parlak.

Uzun lafın kısası, eğlenceyi komedyenlerden beklemeyin, biraz istatistik okuyun!

Hiç yorum yok: