29 Kasım 2015 Pazar

6 adımda Türk-Rus ilişkileri uzmanı olma kılavuzu!

Gündeme yönelik uzman yetiştiren tek toplumuz herhalde. Sosyal ve pozitif bilimler pek gelişmese de, diplomasi ve siyaset biliminden pek anlamasak da gündem bu konularda uzman olmayı gerektiriyorsa hemen oluyoruz. Şu aralar herkes diplomasi, dış ilişkiler ve uluslar arası siyaset uzmanı.

Düşürülen Rus uçağından sonra Türk-Rus ilişkileri üzerine yorum yapan binlerce uzmanımız var. Sosyal medyadan tam bir think-tank kuruluşu gibi dünya politiğine yön veriyorlar. Yorumların özelliği birkaç tane okuyunca hemen sizin de yorumcu olabilmeniz. Siyasetin görünmez eli bir anda sizi de uzman yapıyor ve başlıyorsunuz yorum yapmaya. Siyaset ve diploması konusunda hiçbir eğitim almamışken, tek bir kitap bile okumamışken ve hatta Suriye'nin nüfusu ve yüzölçümü ne kadardır diye bilmezken yorum yapabilmek gerçekten kolay iş değil. Fakat birçokları bunu başarıyorlar. Eğer siz de başaramayanlardansanız, işte size bir kılavuz: Uzman olma vaktiniz geldi de geçiyor bile.

6 adımda nasıl Türk-Rus ilişkileri uzmanı olunur?

1- Dangalaklık Felsefesi
Öncelikle bu felsefi düşünce şeklini bilmeniz gerekir. 1960'larda ortaya çıkan "Airhead" felsefesini boş kafalılık ya da dangalaklık olarak çevirebiliriz. Daha sonra evrilerek "Yeni Çağ Felsefesi"ne dönüşen bu düşünce şekline göre bilginizin hiçbir tutarlı kaynağı olmasına gerek yoktur. Mesela dünya dışı varlıklara inanç bu düşünce şekline göre normaldir. Uzaydan gelen bu insanlar dünyada yemek yer, dolaşır, hatta beğendikleri kişileri götürüp nesillerini sürdürürler. Bu düşünceyi benimsemiş uzmanlarımıza göre dünyadaki tüm müşlümanlar kardeşken, kendisiyle aynı fikirde olmayan vatandaşlar yok edilmesi gereken şeytanlardır.

2- Bulanıklık felsefesi
Bu yorumcuları "az akıllı"dan "çok akıllı"ya, "az bilgili"den "çok bilgili"ye ya da "sönük fikirli"den "parlak fikirli"ye doğru hiyerarşik olarak sıralamak pek mümkün değildir, çünkü yorumların tamamı büyük bir kesinlikle ortaya konur. Her yorumcu Türk-Rus ilişkilerini şaşmaz bir doğrulukla öngördüğünü söylemektedir. Fıkrayı bilenler olacaktır. Müze bekçisine, "Bu dinozor kemikleri kaç yaşında?" diye sorar turistin biri. Bekçi, "üç milyon dört yıl altı ay," der. Turist, "Nasıl böyle tamı tamına bilebiliyorsunuz?" diye yeniden sorar. Bekçi şöyle yanıt verir: "Ben işe dört yıl altı ay önce başladığımda bu kemikler üç milyon yaşındaydı." Hani yorumcularımız diyor ya uçağı kendi hava sahamız içinde düşürdük haklıyız diye. Nereden biliyor acaba, hava sahamızı elleriyle mi ölçmüşler, üstelik haritalar bile bunu bu kesinlikle söyleyemezken.

3- Yanlış Bile Değil İlkesi
Yanlış bile değil ilkesine (not even wrong) göre, kişinin ileri sürdüğü fikir yanlışlanabilir olmadığından, yanlıştan daha yanlıştır. Ya da kaşifinin tabiriyle söylersek, doğru olmadığı gibi yanlış bile değildir. Bu seviyede açıklama yapmak için çok büyük uzman olmak gerekir. Hani uzmanlarımız diyor ya, Rusya bize ambargo koyarsa kendi kaybeder diye. İşte yorum bu kadar "salakça" olmalı; yanlış bile değil yani. İyi de kardeşim, Rusya amborgo koyunca kendisi kaybedecekse neden koysun öyleyse? Senin kadar anlamıyor mu diplomasiden.

4- Aşırı Kendine Güven Sendromu
Aşırı kendine güven (over confidence effect), bazı açıksözlü psikologlara göre kişinin kendi kiralık katili olması durumudur. Bir sınavda verdiği cevabın %99 oranında doğru olduğunu sananlardan sadece %40'ının cevabının doğru olması konunun matematiksel izahıdır. Hayat çoğu zaman bu netlikte izahatlar vermese de aşırı kendine güven sonu genellikle hüsranla biten bir hatadır. Bu tür insanlara göre her şey aslında çok basittir. Mesela yorumcularımız ne diyor, "Biz gaz kaçağını çakmak yakarak kontrol eden bir halkız, Rusya bizi korkutamaz." Vay aslanım, sana Henry Kissinger'ın bile vereceği diploması dersi olamaz, yürü be!

5- Reductio ad absurdum
Filozof Sartre, kafeteryadaki garsonları izler ve garson olmak, "garsonmuş gibi davranmaktır" sonucuna ulaşır. Yani garsonlar garson olmayı, garson taklidi yaparak öğrenirler. Bu durum, garson yaptığının sadece bir rol olduğunun farkında olduğu sürece bir sorun oluşturmaz; peki ya farkında değilse? Reductio ad absurdum, yani saçma olana indirgeme düşüncesi tam bu noktada başlar. Yani muhtemelen sosyal medyada yorum yapan kişi ya garson, ya sekreter, ya satış görevlisi ya da işsiz. Fakat ne olduğunun farkında olmadığı için dış ilişkiler uzmanlığına kendini kaptırmış durumda.

6- Zen
Uzmanlarımız farkında olmasalar da tam bir Zen üstadıdırlar. Zenle aydınlanmışlardır. "Bir kedinin arasında ne fark var?" ya da "Tek elin çırpılmasından hangi ses çıkar?" türünden tuhaf sorulara yanıt verir gibidirler. Yani aslında yanıt verdikleri sorular şunlar gibidir: "Rus dışişleri de benim kadar salak mı?.. Düşürülen uçak maket miydi?.. Daha ne kadar benimle alay edilmesine dayanırım?.. Açıklamalarımdan dolayı kendime güldürmem ayıp mı?.." Uzman kardeşim, sen anlatmaya devam et, çok bilgileniyoruz; bir yerleriyle sana gülenlere aldırma, onlar insan değil!

Francis Fukuyama, Tarihin Sonu ve Son İnsan adlı yapıtında milli gurur ile ilgili uluslar hala ortak bir lisan yaratamadılar diyordu. Dönüp halkımıza baktığımızda da bunu görür gibiyiz. Milli gururun içine girdiği her uluslararası olayda "aptallık" ortak lisanımız oluyor.

Hiç yorum yok: