24 Haziran 2012 Pazar

Aslında sorun bir dilim kurabiye!

Daron Acemoğlu’nun "Why nations fail?" (Ülkeler neden başarısız olur?) adlı kitabı tarihsel bir perspektif içinde zenginlik ve fakirliğin ekonomi-politik sebeplerini rasyonel bir bakış açısıyla son derece iyi anlatmış. Kitap tarihsel, kültürel, sosyal, kurumsal ve politik farklılıkların benzer ülkelerde bile farklı sonuçlar yaratabileceğini çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. Fakat rasyonel bakış açısının, bu farklılıkları kullanarak ülkelerin başarısızlığının sebeplerini ortaya koyması birçokları tarafından normal karşılanacaktır. Çünkü şu anda dünyadaki asıl ekonomik sorun ülkelerin başarısızlığı değil, global başarısızlıktır.

Toplumsal farklılıklar toplumsal krizler yaratırlar. Bu rasyonel bir sonuçtur. Dünyanın şu an içinde olduğu küresel kriz toplumsal farklılıkların değil, kişisel benzerliklerin ürünüdür. Temelinde, toplumsal krizleri yaratan ve kitapta da ayrıntılarıyla sunulan politik, kurumsal ve modelsel düşünce farklılıkları değil, insanların birbirine benzeyen davranış kalıplarıdır. İşte bunu ortaya koymak irrasyonel bir bakış açısı gerektirir.

Şimdi bu bakış açısıyla ülkeler değil de “Dünya neden başarısız olur?” şeklindeki soruya hep beraber yanıt bulmaya çalışalım. Küresel krize götüren en temel kişisel benzerliğin ne olduğunu araştıralım.

Beş ve altı yaşlarında bir grup çocuğun katıldığı bir davranış deneyi yapılır. Çocukların oturdukları sıraların üzerine küçük birer kurabiye bırakılır ve çocuklara şöyle denir: “Kurabiyeleri istediğiniz zaman yiyebilirsiniz. Biz şimdi çıkıyoruz ama birazdan döneceğiz. Eğer geldiğimizde kurabiyeyi yememiş olursanız, size birer kurabiye daha vereceğiz; sonra ikisini yiyebilirsiniz.”

Araştırmacılar odadan çıkarlar ve birkaç dakika sonra dönerler. Bu süre içinde çocukların davranışları da izlenmektedir. Araştırmacıların döndüklerinde karşılaştığı tablo şudur. Çocukların büyük bölümü kurabiyeyi yemiştir. Az bir kısmı yememek için dikkatini dağıtacak oyunlar oynamıştır. Çok çok az bir kısmı ise dirayetli davranarak kurabiyeyi yememiştir.

Çocukların karşı koyamadığı bu ani haz alma isteği büyükler için de geçerlidir. Yapılan bir deneyde deneklerden, o anda 100 dolar almak ile üç ay sonra 150 dolar almak arasında bir seçim yapmaları istenir. Katılımcıların %90’ından fazlası o anki 100 doları tercih eder. Oysa klasik ekonominin başrol oyuncusu rasyonel insanın diğer seçeneği seçmesi gerekirdi. Yani üç aylık faiz gelirini hesaplayıp bulduğu değeri 150 dolar ile kıyasladıktan sonra her halükarda 150 doların daha büyük olduğunu görüp 150 doları seçecekti. Fakat irrasyonel olan seçenek tercih edilmiştir. Peki ama neden?

Bu sorunun yanıtı küresel çöküşlerin arkasındaki temel insan hatasını da ortaya koymaktadır. İrrasyonel insan davranışı rasyonel davranıştan farklıdır. Rasyonel düşünce, hesaplama ve uzun vadeli planlama yaparak makul ya da rasyonel olan tercihe yönelir. Oysa irrasyonel davranış anında mutluluğa yönelir. O an tatmin her şeyden daha önemlidir. Örneğin sigarayı bugün bırakmak yarın bırakmaktan daha zordur. Rejim yapmaya bugün yerine yarın başlamak da aynen öyle. Bu nedenle ertelemek kolay ve irrasyonel olandır ve çoğu zaman tercih edilen seçenektir. Kendine hakim olamama ve rasyonel dışılığa kaçma artık insanın en tipik karakteristiğidir. İşte global çöküşleri yaratan etkenlerin en önemlilerinden biri bu irrasyonel davranış şeklidir.

Finansal piyasalarda daha fazla getiriyi daha kısa sürede elde etmek için kaldıraca başvurulması bu davranış şeklinin sonucudur. Kişilerin hayallerindeki ev, araba ve diğer varlıkları kredi kullanarak bir an önce sahip olmalarının altındaki duygu da budur. Ya da Avrupa Birliği ülkelerinin euroya geçtikten sonra ülkelerinin refah seviyelerini arttırmak için sürekli tahvil ihraç etmelerinin de… Herkesin her şeyi hemen istediği bir dünyada krizlerin önlenebilmesi mümkün değildir. Bu da 2007’de gerçekleşmiştir. Sonrasında olan da aynı davranışın sonucudur. Finansal kuruluşların batmaması için merkez bankaları bu bankalara milyar dolarları hemen aktarmışlardır. Bekledikleri sonucu alamadıkları gibi 2007’den bu yana da aktarmaya devam etmektedirler. Bir rating kaybı, bir kötü bilanço veya bir olumsuz haber sonrasında o kuruluşlara büyük bir sabırsızlıkla likidite takviyesine başlanmaktadır. Artık ratingler “yardım SOS”i anlamına gelir olmuştur. Bu anında haz şimdilerde Avrupa Birliği ülkelerine sıçramış durumdadır. Her an, her dakika zor duruma düşen ülkeleri kurtarma planları yapılmaktadır. Bunun bir gün biteceği hayali asla kurulmamalıdır.

İnsanın ihtiyaçlarının sonsuz olması ekonomi açısından yadırganacak bir durum değildir. Asıl yadırganacak şey, bugün artık herkesin tüm ihtiyaç ve hayallerini hemen gerçekleştirme arzusudur. Bu duyguyu değiştirmeyi başaramadığımız sürece irrasyonel yaşamın sonucu olan küresel krizlere hazırlıklı olmalıyız.

Hiç yorum yok: