21 Haziran 2012 Perşembe

Piyasaların "Çapraz SARS Fenomeni"

Yaşanan derin kriz çözümlere ulaşılmasında klasik anlayışı tersine çevirmiştir. Globalleşmenin dünyayı tek pazar haline dönüştürmesi çözümlerin daima dışarıdan gelmesine neden olmaktadır. Problemi yaratanlar maalesef çözüme katkı sağlayamamaktadırlar. Piyasalar kurumların kendi ayakları üzerinde durma yeteneklerini adeta ellerinden almaktadır. Yunanistan’ın çözümü Almanya’da araması, İspanya bankalarının Avrupa Merkez Bankasına bağlı olması, Çin’in Amerika’da, bankaların merkez bankalarında, müşterilerin bankalarda çözüm aramaları ve daha birçok çapraz beklenti. Finansal piyasaların yarattıkları bu karşı tarafa bağımlı olma olgusu daha önce ortaya konmadığı için tarafımızdan verilen isimle “Çapraz SARS fenomeni” olarak tanımlanmaktadır.

İnsanın yaşadığı zorluklar karşısında ne olursa olsun dirilme kabiliyeti antikçağdan beri büyük bir erdem olarak görülmüştür. Öldürmeyenin güçlendirdiği düşüncesi insanoğlunun kendi problemlerini her durumda çözebileceği anlayışını hakim kılar. Peki nasıl oluyor da finansal piyasalar içinde hareket eden kurumlar ya da bu kurumlarla ilişki halindeki müşteriler bir kriz anında aynı yeteneği gösteremiyorlar? Finansın yarattığı tahribatın çözümü daima başka bir yerde aranıyor?

2002 yılı sonunda Çin’in Guangdong eyaletinde gizemli bir virüs ortaya çıkar. Üç ay içinde tüm dünya SARS adı verilen bu öldürücü virüsü öğrenir. Kısa sürede Endonezya, Malezya, Hong Kong ve hatta Kanada’ya yayılan virüs 1.000’e yakın insanın ölümüne, binlerce kişinin sakat kalmasına neden olur. Ölümlerin yarısından fazlası Çin’de gerçekleşir. 1,3 milyar nüfuslu ülkenin yeni yeni uyanan ekonomisi durma noktasına gelir. Tüm dünya Çin’e karşı kapalıdır artık; uçaklar işlemez olmuş, iletişim durmuştur. Bir şeyler yapılmadığı sürece Çin ekonomisi on yıllarca çıkamayacağı büyük bir çöküşün içine girecektir.

21.yüzyılın bu ilk öldürücü virüsünü bulmak için tüm dünya alarma geçer. Başta Dünya Sağlık Örgütü olmak üzere, ulusal kurumlar ve grip virüsleri konusunda uzman laboratuvarlar SARS virüsünü araştırmaya başlarlar. Ölümler her geçen gün artmakta, tüm dünya korku tüneline girmektedir.

Vakaların yarısından fazlasının Çin’de görülmesi, virüsün kökeninin bulunabilmesi için Çin’lilere büyük örnek çeşitliliği avantajı sağlamaktadır. Ülkenin biyolojik araştırma altyapısının ve zihinsel beceri çeşitliliğinin dünyanın diğer ülkelerinden daha üstün olması gerçeği de buna eklendiğinde çözüme her an ulaşacak olmaları düşüncesi güçlenmektedir. Karşılaşılan her vaka büyük bir titizlikle araştırılıyor ve SARS’ın nedeni bulunmaya çalışılıyordu. Herkes Çin’den gelecek mutlu habere odaklanmıştı.

Aynı anlarda Kanada’da Michael Smith Genome Sciences Centre (GSC) adlı küçük bir laboratuvar da SARS virüsüne neden olan genetik şifreyi araştırmaya başlamıştır. Bu küçük laboratuvarın uzmanlığı kanser virüsleridir ve bu nedenle grip virüsleri hakkında pek bilgili değillerdir. Kaynakları sınırlıdır. Ellerinde yeterince maddi imkan, gerekli bilim adamı ve teçhizat yoktur. Bir hastadan alınan bir gramın beş milyarda biri ağırlığında RNA örneği tek numunedir. Yetersizlikleri göz ardı eden GSC, bu örnek üzerinden çalışmaya koyulur.

Yeterli bilim adamı kadrosu olmaması nedeniyle GSC farklı bir yöntem benimser. Elde ettiği bulguları internet üzerinden herkese açık genetik şifre web sitelerindeki örneklerle karşılaştırıp çıkarımlar yapmaya çalışır. Konuyla ilgilenen tüm dünyadaki bilim adamları ile ulaştıkları sonuçları tartışır. Bu çalışmaların sonunda da istedikleri şeye ulaşırlar. Tüm dünyayı dehşete sokan SARS virüsünün genetik şifresini bulurlar.

Herkes bu başarıyı Çin’den beklerken başarının küçük bir laboratuvardan gelmesi bilim dünyasını hayretler içinde bırakır. Üstelik bu laboratuvarın uzmanlık alanı bile grip değildir. Nasıl olmuştur da kanser konusunda uzman birkaç doktor bir grip mikrobu olan SARS’ın şifresini çözebilmiştir?

GSC, sadece bir RNA örneği ve internette herkese açık olan bilgileri kullanarak araştırmalarını ilerletmiştir. Ulaştıkları sonuçları yine anbean internetten yayınlayarak herkesin görmesini sağlamıştır. Bu onları yarışta diğer araştırmacıların önüne geçirmiştir. Ama yine de Çin’i geçebilmeleri imkansızdır. Peki bu nasıl gerçekleşmiştir?

Bu sorunun yanıtı Çin’in basit bir zayıflığına dayanıyordu. Çin’in biyolojik araştırma altyapısı ve zihinsel beceri çeşitliliğine rağmen bir eksikliği vardı: İşbirliği!

Çin hükümeti virüs numunelerinin ve bu konuyla ilgili bilgilerin yayınlanmasına, paylaşılmasına ve tartışılmasına yasak koymuştu. Bilim adamları vardıkları sonuçları karşılaştırma imkanından yoksun oldukları için küçük bir laboratuvarın gerisinde kalmışlardı. GSC, büyük bir işbirliği zaferi kazanmıştı.

Finansal piyasaların belki de en temel yetersizliği işbirliğini ön planda tutmamasıdır. Finansal piyasaların aktörleri her zaman bir “toplam sıfır oyunu” oynadıklarını düşünürler. Kayıplar ve kazançların toplamının sıfır olacağı varsayımı hırsı arttırırken, kazançların da bireyselleşmesini getirir. Daha çok hırsın daha çok kazanç getirmesi işbirliğini de giderek azaltır. Bunun sonucunda da Çin’in düştüğü duruma düşülür. Çöküş anında gerekli çözüm bulunamaz ve çözüm başka bir kaynaktan sağlanır.

Çin’in bugün ulaştığı devasa ekonomi belki de bu küçük Kanada’lı laboratuvarın eseridir. Fakat finansal piyasalar bu küçük laboratuvarın çözüme ulaşma formülü olan işbirliği ve açıklığı hala uygulayabilir değildir. Düşenler ayağa kalkmak için daima bir el beklemektedirler. Tıpkı Çin’in çözümü Kanada’da bulması gibi.

İşte çapraz SARS fenomeni budur.

Hiç yorum yok: