26 Ocak 2013 Cumartesi

Düşünmenin hem maliyeti hem de marjinal maliyeti yüksektir!

Finansal piyasalarda yatırım kararı vermek her gün biraz daha zorlaşıyor. Bilginin engellenemeyen çoğalışı, sınırlı bilgiyle karar veren insanoğlu için giderek büyüyen bir sorun. Hangi bilginin, ne zaman ve nasıl kullanılacağı, finansal kararlara ne oranda girdi yapılacağı ve hangi yöntem ile işlenerek bir karara dönüştürüleceği artık hiçbirimizin kolay kolay altından kalkabileceği bir şey değil. Yardıma ihtiyacımız olduğu açık…

Televizyonlardaki ekonomi programları bize yardımcı olup yol gösteren insanlarla dolu. Milyonlarca bilgiyi aynı anda işleyebilecek bir kapasiteleri olduğu konusunda bizleri ikna etmede fazla zorlanmıyorlar. Yorumluyorlar, eleştiriyorlar, öngörüyorlar. Bizi her durumda motive etmekte son derece uzmanlar. Piyasalar yükselse de düşse de daima bir çıkış yolu sunarak ışığın yakın olduğuna inandırmakta zorlanmıyorlar. Kullandıkları dil ve üslup, kadim bir uygarlığın gizli sırlarını verirmişçesine iyi seçilmiş. Sahne ve kostümler de parıltılıyken bizlere inanmaktan başka seçenek kalmıyor. Eğitim, tecrübe ve yetenekleri konusunda fazla bilgiye sahip olmamakla birlikte yine de onlara inanç konusunda fazla cimrilik etmiyoruz.

Bilginin sürekli çoğaldığını bilmek insanlardaki zihinsel umursamazlığı zihinsel felce dönüştürmüş durumda. Bize sunulan her türlü bilgiyi, o bilgiyi düşünmenin maliyetinden daha ucuz olduğu sürece kabul ediyoruz. Genellikle de düşünme her zaman için yüksek maliyetli bir çözüm. Bu nedenle tercihimizin sunulandan yana olmasına şaşırmamak gerekiyor. Hiçbir yeteneği, eğitimi ve tecrübesi olmayan Kim Kardashian gibi kişilerin yayıncılıktan TV programcılığına, modadan kişisel gelişim koçluğuna kadar her alanda bir dünya markası olması nasıl bir karar verme sistemi içinde olduğumuzu fazlasıyla gösteriyor. Ünlülere inanmak konusunda pek zorluk çekmiyoruz. Yeter ki bize önerilerini sıralasın ve bizi düşünmekten kurtarsın.

Claire Chazal, Fransa’nın hala ünlü bir gazetecisi ve haber programcısıdır. Yetenekleri konusunda herkesi o kadar ikna etmiştir ki bu sayede elini atmadığı iş kalmamıştır. 1997 yılında yazdığı L’Institutrice adlı roman kısa sürede best-seller olmuştur. Bir romanın best-seller olması onun hiç de sıradan bir roman olmadığının basit bir göstergesi gibidir. Yoksa bir romanı milyonlarca insan neden okusun ki?

Fransa’nın en çok satan magazin dergisi Voici’nin aklına 2000 yılında dahiyane bir fikir gelir. Claire Chazal’ın romanını yeniden yazarlar. Romanın ismini, birkaç karakterin adını ve sadece kitabın ilk iki cümlesini değiştirirler. Sonra da kitabı L’Institutrice adlı romanı yayınlayan yayıneviyle birlikte ülkedeki en öneli yayınevlerine, tanınmayan bir yazarın adıyla gönderirler. Sonra da yanıtları beklemeye başlarlar.

Gelen yanıtlar şaşırtıcıdır. Tüm yayınevleri kitabı beğenmeyerek yayınlamayı ret ederler. Fakat en şaşırtıcı yanıt L’Institutrice adlı romanı yayınlayan Plot adlı yayınevinden gelmiştir. Yayınevi romanı tanımadığı gibi romanı sahibine geri göndermeyi bile gereksiz görerek, gerekirse ödemeli olarak ileteceğini söylemiştir.

Voici’nin editörü Jacques Colin’in dediği gibi yayınevleri de ünlü birini görünce düşünme yeteneklerini kaybetmektedirler. Bu bize hiç de yabancı gelecek bir olgu değil iç şüphesiz. Artık neredeyse tüm kararlarımızı TV ekranlarındaki ünlülerin düşünceleri doğrultusunda oluşturuyoruz. O ünlülerin gerçekten düşünce belirttikleri konuda uzman olup olmadıklarına bile bakmıyoruz. 15 dakikalığına bile ünlü olan birinden hayatımızın en önemli kararlarını verecek dersi alabiliyoruz. Kısaca dezenformasyon altında ağır bir yenilgi alıyoruz.

Eksik bilgi, kasıtlı eksik bilgi, gerçeği küçümseme ve TV aracılığıyla abartılan bilgi, sıradan insanın yaşam kaynağı haline gelmiştir. İnsanlar bilgi çöpleri ile yönetildiklerini farkında değiller. İyi, nazik ve anlaşılır bilgi her zaman gerçeğin ne olduğunu merak etmenin üzerini örtmektedir. Formu ne olursa olsun sunulan bilgi rasyonel bilgi olarak kabul edilmektedir. Ünlü birinin TV’den haykırdığı bir düşüncenin herkes tarafından kabul edildiğini varsaymak hiç kimse için zor değildir. Çöküş kaçınılmazdır artık.

Dezenformasyon altında ezilen insan sorumluluğu asla başka bir tarafa atamaz. Hatanın en büyüğünü daima kendisinde aramalıdır. Bu süreçte yine kararsızlık çekecekse biz şimdiden yardımcı olabiliriz. Eğer bilgi kirliliği altında ezilmemeye istekli ama bunu başaramıyorsa aciz; başarabiliyor ama istemiyorsa kötü niyetlidir. Hem istiyor hem de başarabilecek güçteyse değişim zamanı gelmiş demektir.

Bize sunulan her türlü bilgiyi, o bilgiyi düşünmenin yaratacağı maliyetten daha düşük bir maliyet sahip olduğu sürece kabul ediyoruz. Çoğu zaman da kazanan bize sunulan bilgi oluyor. Çünkü onun maliyeti hep daha düşüktür. Neden düşünmüyoruz sorusunun yanıtı bu kadar basittir. Klasik iktisat teorisi açısından yeniden özetlersek, düşünmenin hem maliyeti hem de marjinal maliyeti yüksektir.

Hiç yorum yok: