28 Mart 2012 Çarşamba

Dünyanın en iyi Maliye Bakanı sensin!

Borç kavramının ne anlama geldiğini bilmeyen yoktur. Hiç karşılaşmamış olsak da ne anlama geldiğini bildiğimiz için gelecekte de hiç karşılaşmamayı isteriz. Kişisel borcun ne anlama geldiğini biliyoruz; peki, ülkelerin borcunun ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Bir ülkenin borcu nasıl oluşur?

Şimdi küçük bir ülke düşünelim. Bu ülkeyi yönetenler, halkın hayat standartlarını kolaylaştırmak için bir kısım projeler gerçekleştirmek istiyor. Ve yaptıkları hesaplamalara göre de bu projeleri tamamlayabilmek için 100 liraya ihtiyaçları var. Peki adayı yöneten hükümet bu parayı nereden bulacak?

Devletlerin geliri vatandaşlarından topladıkları vergilerdir. Yatırımlar toplanan vergilerle finanse edilir. Diyelim ki bu küçük ülke vatandaşlarından 80 lira vergi topladı. Fakat 80 lira bu projeleri tamamlamak için yeterli değil. 20 liraya daha ihtiyaç var. Bu durumda ülke ne yapmalı?

Ülkenin yapacağı ilk şey vergileri arttırmak olur. Fakat vergileri arttırmak dünyanın her yerinde olduğu gibi bu küçük ülkede de halkın hoş karşılamayacağı bir durumdur. Eğer vergiler artarsa insanların ellerinde kalacak para ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyebilir. Öte yandan bundan daha büyük bir sorun daha var artık. İnsanlar daha az alışveriş yaptıklarında firmalar daha az satacak, firmalar daha az sattıklarında fabrikalar daha az üretecek ve fabrikalar daha az ürettiğinde işçi çıkarmak zorunda kalacaklar. Öyleyse vergileri yükseltmek hiç iyi bir çözüm değil. Peki ama bu ülkenin projelerini tamamlaması için 20 liraya ihtiyacı var ve bu parayı bir şekilde bulması gerekiyor…

Vergileri arttıramayan ülkenin 20 lirayı bulabilmesi için yapması gereken ikinci şey para basmaktır. Yani yoktan para var etmek. 20 lirayı matbaada kısa sürede basabilir. Ama bu çözüme de hükümet yanaşmaz. Çünkü geçmiş ekonomik tecrübeler hükümete göstermiştir ki para basılınca enflasyon denilen bir canavar ortaya çıkıyor. Yani bu küçük ülkedeki varlıklar artmazken piyasadaki para artmış oluyor. Bu durumda varlıkların fiyatlarının artması normaldir. Bir mala daha fazla para ödemek kimsenin istemeyeceği bir şeydir. Öyleyse para basmak da doğru bir çözüm değil. Ama ülkenin hala 20 liraya ihtiyacı var ve acilen bir şeyler yapılması gerekiyor…

İşte hükümetler böyle durumlarda tahvil denilen bir enstrümana başvururlar. Tahvil, halktan borç para istemenin adıdır aslında. Peki, her isteyene borç para verilir mi? Elbette ki verilmez. Ama burada borç isteyen devlettir. Yani ülkede herkesin güvendiği tek kuruluş. Öyleyse herkes tahvil denilen bu alışveriş içinde, belirli bir faiz getirisi elde etmek koşuluyla devlete borç verebilir. Tahvil çıkarırken devlet halkına şöyle der: “Bana on yıllığına 20 lira borç ver; ben de sana her yıl bu borç karşılığı faiz vereyim ve on yıl sonunda da paranı geri ödeyeyim.”

İşte böylece devlet istediği 20 lirayı bulmuştur. Yani 20 lira borca girmiştir. Bu borç artık devletin borcudur.

Yunanistan’ın çöküşünün ardında da bu hikaye vardır. Yunanistan hükümetinin bilmediği şey çıkardıkları tahvillerin borç olduğu ve bir gün geri ödenmesi gerektiği gerçeğidir.

Hiç yorum yok: