7 Mart 2012 Çarşamba

İmkan ve olasılık çelişkisi

Kişilerin ekonomik hayatlarında yaptıkları en önemli hatalardan biri imkan ve olasılık çelişkisidir. Duyguların ve algılamaların karar verme alanını geniş bir perspektifte etkilediği bilinmektedir. İnsanoğlunun ekonomik hayatını ilgilendiren kararlarında yaptığı temel hata, bir sonucun gerçekleşmesinin mümkünlüğü ile matematiksel olasılığını aynı şeylermiş gibi değerlendirmesidir. Ya da daha geniş anlamda ifade edersek karıştırmasıdır. Kişiler çoğu zaman en makul sonucun en olası sonuç olduğuna karar verir. Şöyle ki; Bay A 30 yaşında, akıllı, bilgili ve seyahat etmeyi seven biridir. Üniversitede sosyal bilimler okumuş, aynı zamanda çevre bilinci olan biridir. Öyleyse Bay A’nın aşağıdakilerden hangisi olması ihtimali en yüksektir?

Ø Sigortacı
Ø Rehber
Ø Çevreci hareketleri destekleyen bir rehber

Muhtemelen birçok kişi bu soruya (b) veya (c) şıkkı doğrudur cevabını verecektir. Fakat dünyada, yukarıdaki kişilik özelliklerine sahip sigortacı sayısının rehber sayısından daha fazla olduğu gerçeği göz ardı edilmiş olacaktır. Mümkün olanın her zaman olası olmadığı bilinmelidir. Öte yandan sadece (b) ve (c) şıklarının varlığında birçok insan (c) şıkkının doğru olduğunu düşünecektir. Bu da isabetli bir yaklaşım değildir. Bir tarihi eserin ikibin yıllık olma ihtimali onun tarihi eser olma ihtimalinden yüksek olamayacağı gibi kişinin rehber olma olasılığı da çevreci bir rehber olma ihtimalinden düşük olamaz. Bu nedenle Bay A’nın çevreci hareketleri destekleyen bir rehber olmasının akla yatkınlığı olasılıksal olarak doğru değildir.

İnsanoğlu belirsizlik altında verdiği kararlarda bilimsel bilgiyi görmezden gelerek ihtimal hesaplarını tamamıyla göz ardı eder bir yapıdadır. Olasılık ihmali (neglect of probability) denilen bu olgu kararlarımızı, olasılıksal değerlendirmeleri dikkate almadan verdiğimizi ortaya koymaktadır. Olasılığın kararlarda değerlendirmeye alınmaması, bugün bir tsunami dalgasının balkonunuza kadar gelmesinin 50/50 oranında mümkün olduğu anlamına gelir. Neden mi? Çünkü bir tsunami dalgası ya gelir, ya da gelmez. İstatistiksel olarak her iki olasılığın toplamı %100’dür. Ama ayrı ayrı olasılıklar 50/50 değildir. İşte yapılan hata buradadır. Olasılığın kararlarda göz önüne alınmaması tsunaminin 50/50 oranında geleceğini söylemek gibidir.

Yapılan araştırmalarda deneklere neden emniyet kemeri takmamalıyız argümanı yöneltilmiştir. Onlara dereye uçan bir aracın şoförünün emniyet kemerini çözemediği için öldüğü anlatılmıştır. Buna benzer birkaç hikayeden sonra deneklerin emniyet kemeri takmayı, emniyet kemeri takmamak kadar tehlikeli gördükleri gözlemlenmiştir. Yani olasılıksal olarak her iki duruma da 50/50 değer biçmişlerdir. Oysa göz ardı ettikleri şey, anlatılan hikayelerdeki ölüm olasılığının çok düşük olmasıydı.

Yukarıdaki soruda Bay A’nın mesleğini tahmin ederken yapılan hata finansal kararlarımızda da oldukça yaygındır. Hisse senedi yatırımı yapmak isteyenler genellikle iyi bir şirket ile iyi bir hisse senedini aynı anlamda değerlendirirler. İyi bir şirket satış ve karlılığı yüksek, güçlü bir yönetimi olan şirkettir. Oysa iyi bir hisse senedi, fiyatı diğer hisse senetlerinden daha fazla artan hisse senedidir. Çoğu zaman bu ikisi aynı şey değildir.

Ya da diyelim ki iki şirketten birinin hisse senedini almanız gerekiyor. Eğer bunlar iki spor kulübüyse desteklediğiniz kulübün hisse senedini almayı daha çok istersiniz. Hatta riskli durumların varlığı altında bile. Görüldüğü üzere insan zihni, kararlarında kısayolları kullanmayı sevdiği için mevcut seçenekler içinde kendisine en yakın gördüğünü tercih etmeyi her zaman ilke edinmiştir.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

insanların büyük çogunluğu iyi bir şirket olduğu için o şirketin hissesini alıyor varsayımından yola çıkarsak,
iyi bir şirket olduğu içn o şirketin hissesini almak herkes öyle düşündüğü için ve bu artışa neden olacağı için aslında pek de iyi bir fikirdir.
yazınızdaki bu durum biraz paradoksal sanki.