6 Ekim 2012 Cumartesi

"Ne gülüyorsun, anlatılan senin hikayen!"

6 Mayıs 2010 tarihinde New York Borsasında tarihin en büyük finansal şoklarından biri yaşanır. Procter&Gamble şirketinin hisse senetlerinin birkaç saniye içinde 62 dolardan 39 dolara gerilemesi ile ateşlenen kıvılcım bir anda büyük bir yangına dönüşür. Satışlar Dow Jones endeksinde kısa bir süre içinde 1.000 puanlık düşüşe neden olur. ABD borsalarında başlayan çöküş kısa sürede İngiltere’ye sıçrar. İngiltere borsası birkaç dakika içinde %9’luk bir düşüş yaşar. Satış dalgası oradan diğer borsalara ve para birimlerine geçer. Korku ve panik tüm piyasalara büyük bir hızla yayılır. Tüm dünya liderleri işlerini bırakarak piyasaları yakından izlemeye başlarlar.

Piyasalarda birkaç dakika içinde 1 trilyon doları silen kriz, Yunanistan’ın borçlarını ödeyemeyeceği ve ortaya çıkacak sorunun diğer Avrupa Birliği ülkelerine sıçrayacağı, oradan da İngiltere’ye geçeceği şeklinde senaryolandırılır ilk anda. Fakat Yunanistan’da kötü bir durumun olmadığı birkaç dakika içinde anlaşılır. Tüm dünya birbirine bakakalmıştır. Ortada böyle bir çöküşe neden olabilecek bir problem gözükmemektedir. Peki, piyasalarda bu şok neden ve nasıl oluşmuştur?

Çöküşün nedeni ertesi gün ortaya çıkar. Borsaya Procter&Gamble hisse senetleri için satış emri girişi yapan bir görevli, satılacak hisse senedi sayısını belirtirken, önündeki klavyede milyonun M’si (Million) yerine yanlışlıkla milyarın B’sini (Billion) basmıştır. Bu tutardaki bir satış emri, piyasa tarafından olağandışı büyüklükte sayılarak küçük bir hata olarak değil, büyük bir küresel çöküş işareti olarak algılanmıştır.

Yapılan basit ve sanal bir hatanın bilgi ve internet ağları üzerinden kısa sürede tüm dünyada nasıl bir gerçek çöküş yaşattığını herkes açıkça görmüş oluyordu. Gerçi borsalar kayıplarını 20 dakika içinde geri almışlardı ama tahribatın büyüklüğü önemli bir etki yaratmıştı.

Hatayı gerçekleştiren görevlinin ‘keşke bu hatayı yapmasaydım’ şeklindeki serzenişi tüm finansal sistemin zaman zaman gizli, zaman zaman açıkça dile getirdiği bir aforizması gibidir. Aslında herkes hayatının bir yerinde bir hata yaptığını kabul eder. Bu finansal sistem oyuncuları için de böyledir. En sıradan yatırımcıdan en profesyoneline kadar herkes hata yaptığını bilir ve aynısını bir daha yapmaması gerektiği yönünde kendi kendine telkinde bulunur. Hatanın nerede, neden ve nasıl yapıldığı birçokları için belirsiz olsa da hata yapılmış gibi düşünülür ve davranılır. Fakat bu hatanın piyasalar üzerinde ne tür bir etkisinin olacağı önemsenmez. Sistem hatayı bir şekilde tolore eder diye düşünülür. İşte, finansal sistemin en büyük yanılsaması buradadır: “İnsanoğlu hata yapar. Finansal sistem içinde yapılan hatalar ise finansal dengeyi meydana getirir. Yani fiyatları.”

Eğer iki rakamı birbirine ekler ve yanlış bir sonuca ulaşırsanız bu bir hatadır. Fakat eğer bu hata, doğru olduğu kabul edilen bir düşünceden kaynaklanıyorsa bu bir yanılsamadır. Yanılsamalar çoğu zaman aşağıdaki hikayede olduğu gibi karar verenler ve herkes için oldukça kabul edilebilirdir: Bir adam bir barda içerken bardan sürüklenerek çıkan bir sarhoş görür. Bardan çıkan sarhoş birden sanki araba kullanıyormuş gibi hareketler yapmaya, motorun ve kornanın sesini taklit etmeye başlar. Adam şaşırır ve barmene sorar: "Neden bu zavallı adama ne yaptığını söylemiyorsunuz?" Barmen şöyle der: "Ne zaman fazla kaçırsa hep böyle yapar, şimdi bütün gece bunu yapacak, şehirde dolanıp duracak; büyük bir araba kullandığını düşünüyor." Adam hayretle sorar: "Fakat neden ona bunu açıklamıyorsunuz?" Barmen yanıtlar: "Neden açıklayalım ki? Arabayı yıkatmak için her hafta bana on dolar veriyor."

Bu hikayede olduğu gibi hatalar ve yanılsamalar herkes açısından oldukça kabul edilebilirdir. Sistem içindeki her oyuncunun hata yapabileceği kabullenmesi ise finansal dengenin oluşmasının temel prensibidir. Çünkü piyasalar, liderler veya komutanlar tarafından değil, kişilerin serbest iradeleriyle dengelenir. Serbest irade ise ekonomik kararlarda hata ve doğruların sentezlenmiş halidir. Evrensel bir tarihsel olgu ile ifade edersek, Çin ve Hindistan’a varacağını düşünen Christopher Columbus’un Amerika’ya ulaşmasıdır. Finansal kararlarda hatanın payı Columbus’un planlarındaki gibi yüksek bir oranda olup tıpkı Amerika’nın keşfi gibi sistem içinde yeni dengeler yaratır.

Birçok doğru ve hatalı kararın aynı anda piyasalarda vücut bulması sonrasında piyasa dengesi nasıl oluşur? Bu çözümlenmesi zor durumu eski bir anekdotla açıklamaya çalışalım. Davranışçı finansın öncülerinden Hersh Shefrin tarafından yazılan Beyond Greed and Fear adlı kitapta, Financial Times gazetesinin 1997 yılında düzenlediği bir yarışmadan bahsedilir. Ekonomist Richard Thaler tarafından hazır¬lanan yarışmanın galibine küçük de bir hediye verilecektir. Yarışma şöyledir: Okuyuculardan 0 ile 100 arasında bir sayı seçmeleri istenir. Seçilen sayıların ortalamasının 2/3’üne en yakın olan sayıyı tahmin eden yarışmayı kazanacaktır. Gazete soruyu biraz daha açıklamak için bir örnek verir: Örneğin yarışmaya 5 kişinin katıldığını ve seçi¬len sayıların 10, 20, 30, 40 ve 50 olduğunu varsayalım. Bu durumda ortalama 30 olacak ve 30’un 2/3’ü 20 olduğundan, 20 sayısını seçen kazanacaktır.

Oyundaki en önemli nokta, eğer kazanmak istiyorsanız, diğer oyuncuların nasıl düşündüğünü bilmeniz gerektiği hususudur. Eğer herkesin 20’yi seçeceğini düşünüyorsanız kazanmak için 20’nin 2/3’ü olan 14’ü seçmeniz gerekiyor. Peki ya herkes sizin gibi düşünür ve 14’ü seçerse? Bu durumda kazanmanız için 10’u seçmeniz gerekecektir. Bu şekilde düşünmeye devam ettiğiniz sürece sonunda kazanmanız için 1’i seçmeniz gerektiği düşüncesine ulaşırsınız. Fakat böyle bir yarışmada herkesin 1’i seçmeyeceği açıktır. Öyleyse nasıl düşünülmeli?

Financial Times’ın açıkladığına göre kazanan rakam 13’tür. Nasıl olmuştur da 13 kazanmıştır?

Eğer kazanan rakam 1 olsaydı hiç kimse hata yapmamış olacak¬tı. Dolayısıyla da herkes kazanacaktı. 13 kazandığına göre birçok insan hata yapmış ve bu hatalar sonrasında yeni bir denge oluşmuş demektir. Finansal piyasalar da tıpkı bu yarışmadaki gibi bir mantıkla çalışır ve doğruyu bulmak adına verilen kararlar sonrasında ortaya çıkan hatalarla finansal denge meydana gelir.

Amerikalı sosyolog Charles Perrow, ‘normal kaza’ adını verdiği teorisinde karmaşık sistemlerin işleyişini açıklar. Karmaşık bir sistem içinde, bir veya birden çok hatanın beklenmeyen etkileşiminin normal bir kaza sayılacağını söyler. Bu tür kazaları olduktan sonra görmek çok kolaydır ama öngörmek oldukça zordur. Olasılıksal bir şansızlık veya fonksiyonel bir yetersizlik sonucu değil, hataların olağandışı etkileşimleri sonucu gerçekleşirler. Tıpkı finansal sistemde olduğu gibi. Son derece karmaşık bir yapıya sahip finansal sistem içinde yapılan bir veya birkaç hata bir anda sistemin geri kalanıyla etkileşerek ortaya normal bir kaza çıkarır. Tıpkı Procter&Gamble örneğinde olduğu gibi. Finansal sistemin karmaşık yapısı içindeki hatalı kararların sistemin diğer parçalarını etkilemesi, sistemin kendi iç dengesini oluşturması anlamına gelir. Yani hataların sistemin tamamıyla etkileşimi finansal dengenin oluşmasının göstergesidir.

Finansal kararlarında hata yapmadığını veya yapmayacağını ya da böyle bir hatayı kendisinin yapmayacağını düşünen pek olmayacaktır ama yine de Romalı şair Horatius’un ikibin yıl önce söylediği şu sözü hatırlamakta her zaman fayda var: “Quid rides? Mutato nomine, de te fabula narratur!” Ne gülüyorsun? Adı değiştirirsen, anlatılan senin hikayendir!

Hiç yorum yok: